Çağrışımı, etkisi, sonucu çok kuvvetli bir seçim sloganı: “Yeter! Söz milletindir!”
CHP 27 sene rakipsiz olarak iktidarda kalmış. Dini eğitimi kısıtlayabildiği kadar kısıtlamış, ezanı Türkçe okutmuş, 2. Dünya Savaşı yıllarında ahali büyük maddi sıkıntılar çekmiş. Üstüne üstlük 1946 seçimlerinde ‘açık oy gizli tasnif’ gibi hukuksuzluğu aşikâr bir oy sayım metodu ihdas etmiş.
Arkasından, ABD’nin baskısıyla eni konu serbest bir seçim yapılıyor.
14 Mayıs 1950’de yapılan o seçime Demokrat Parti “Yeter! Söz milletindir!” sloganıyla giriyor.
Bir de seçim afişi… ‘Dur’ işareti yapan bir el ve üzerinde aynı slogan.
(Bu afişi mimar Selçuk Milar yapmış. CHP’liler bize de yap diye ricada bulunmuşlar. Milar CHP’nin seçimle gitmesinden yana olduğunu söylemiş ve CHP’ye afiş yapmamış.)
CHP seçim yaklaşırken bilhassa dini tezahürler konusundaki geleneksel katı tutumunu yumuşatıyor. 27 Nisan 1950’de yayımladığı seçim beyannamesinde oldukça demokratik mesajlar veriyor. 6 Ok’un anayasadan çıkarılacağını bile vaat ediyor. Beyanname “Taktir milletindir” cümlesiyle son bulunuyor.
“Yeter! Söz milletindir!”e karşılık mütereddit “Taktir milletindir” cümlesi.
Sanki biraz teslimiyet, biraz kadere rıza.
Sonunda malum. DP kazanıyor, CHP’nin 27 yıllık tek parti iktidarı son buluyor.
Dedikodusu birkaç aydır tedavüldeydi, artık dedikodu olmaktan çıktı. Seçim tarihi 14 Mayıs 2023.
Belki bir hafta önce yapılırdı, belki bir hafta sonra. Fakat ‘sağ’ gelenekte 14 Mayıs’ın özel bir anlamı vardı. Bu anlamın cazibesinden yararlanmak istemiş olabilirler.
Fakat 20 yıllık Ak Parti iktidarının ardından “Yeter söz milletindir” sloganı toplumda nasıl bir yankı bulur? Slogan iktidara mı yarar, muhalefete mi?
‘Tek parti iktidarına son verme’ söyleminde de bir muğlaklık var.
“Tek parti” tabiri CHP iktidarını işaret eder.
Şimdi, 20 yıldır tek başına iktidar olması hasebiyle Ak Parti’ye de ‘tek parti’ lafından bir pay düşer mi?
Tamamen ihtimal dışı değil. Biraz da muhalefetin kabiliyetine bağlı.
Seçim tarihi açıklanınca muhalefet cephesinde belli belirsiz bir tez dillendirilmeye başlandı.
Yeni seçim kanunu 6 Nisan 2022’de çıkarılmıştı ve ancak bir yıl sonra yürürlüğe girebiliyordu. Yani 6 Nisan 2023’te.
Tamam, ne var bunda?
Cumhurbaşkanı seçimi kanununda şöyle bir ibare var:
“Oy verme gününden geriye doğru hesaplanacak altmış günlük sürenin ilk günü seçim tarihidir.”
14 Mayıs’tan 60 gün geriye gel, 14 Mart.
Öyleyse üzerinden bir yıl geçmemiş oluyor. Yeni seçim kanunu geçerli değil. Eski kanunla seçime girilmesi gerekiyor.
Biraz zorlama bir çıkarsama.
Lafız önemliyse tamamen mesnetsiz değil. Fakat bunun kararını kim verecek? YSK verecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 3. kez Cumhurbaşkanı adayı olarak seçime giriyor. Bu da anayasaya aykırı.
Hayır, 3. kez girmiyor, yeni sisteme göre 2. kez giriyor. Anayasal bir sorun yok.
Hangisi doğru?
İkisinde de doğruluk payı var.
Ama bunun kararını da YSK verecek.
Tahmin edin bakalım, YSK nasıl karar verir?
Bence herkes doğru tahmin etmiştir.
Şartlar oluşturuldu. İnisiyatif iktidarın elinde. Daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın.
Rivayete göre İBB Başkanı İmamoğlu’nun aday olmasından çekiniyordu.
Eh, o da ekarte edildi sayılır.
Bazı ibadetler tarif edilirken ‘şart’ ve ‘rükün’ tabirleri kullanılır. Mesela namazın farzı 12’dir. 6’sı içinde, 6’sı dışındadır.
Dışındakiler, temizlik, örtünme, kıbleye yönelme, vakit gibi ‘şart’lardır.
İçindekiler, tekbir, kıyam, kıraat, rükû, secde, kuud gibi ‘rükün’lerdir.
Teşbih edersek, seçimin de ‘vakit’ dahil bütün şartları iktidar tarafından büyük bir hassasiyetle belirleniyor.
İktisadi şartlar?
O da belirleniyor.
Referandum?
Lazımsa onun da yolunu bulurlar.
Peki rükünler ne olacak? Yani içindekiler?
Onu iktidarın ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek başına belirlemesi mümkün değil.
İktidarın ve muhalefetin bugünden sonraki performansları, yapacakları ve yapmayacakları hatalar etkili olur muhakkak.
Ama nihai sonucu vatandaşın kararı belirleyecek.
Herkes ettiğinin ve etmediğinin karşılığını alacak.