Geçen hafta MHP lideri Devlet Bahçeli’nin grup toplantısını büyük bir zevkle dinledim.
İçeriğinden dolayı veya kafama uygun konuştuğu için değil. Kafama uymayan bir şeye de ‘güzel’ diyebilirim, işime gelmeyen bir ‘eser’in ‘estetik’ değerini görebilirim.
Mamafih Bahçeli’nin konuşmasında, benim hadiselere bakışımla sert bir şekilde çelişen bir ifade de yoktu.
Belki uğraşılsa Devlet Bey’in eski duruşlarıyla, eski söylemleriyle tam uyuşmayan ifadeler bulunur.
Fakat meramım o değil.
Ne güzeldi o deyimler, atasözleri.
Ne zengindi o ifadeler.
‘Hamama gider kurna beğenmezler, düğüne gider zurna beğenmezler…’
‘Atlar nallanırken kurbağa bacağını uzatırmış…’
Harika!
Başkanlık ya da yeni anayasa konusundaki sürpriz çıkışından rahatsız olan CHP’lilere söylüyordu bu sözleri.
Ama dedim ya, kime söylediğinden bağımsız olarak güzel, zengin bir konuşmaydı.
Geçen hafta yazmayı düşünmüştüm bunu ama başka bir mevzu vardı yazamadım.
Dün yine dinledim Bahçeli’nin grup konuşmasını.
Geçen haftaki kadar zengin değildi.
O yoğunlukta atasözü ve deyim yoktu.
Bunu yadırgamamak lazım. Her zaman ‘mukteza-yı hal’e uygun o kadar çok atasözü ve deyim bulunamayabilir.
Birinci fasılda rahatlıkla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Musul, Kerkük, Misak-ı Milli söylemlerine ilave edilebilecek, onların mütemmimi olabilecek bir konuşma yaptı Devlet Bey.
Sonra ‘Başkanlık’a geçti.
“AK Parti’nin hazırladığı teklif hele bir ortaya çıksın” diyordu özetle.
Yeni anayasa konusunda ilk adımı Bahçeli’nin atmasının Bahçeli’ye bir avantaj sağladığı düşünülebilir.
Ne gibi bir avantaj?
Hazırlanacak metinde MHP’nin hassasiyetlerinin de göz önünde bulundurulması avantajı.
“Cumhuriyet’in niteliği” ile ilgili bazı tanımlar, ‘millet,’ ‘milliyet’ gibi kavramların izahları, MHP’yi kendi seçmeninin önünde zor durumda bırakmayacak bir ‘form’da yapılabilir.
Bu normaldir.
Yeni bir anayasanın sadece MHP’nin değil, mümkün olduğu ölçüde, Türkiye’deki herkesin ‘müşterek’lerini ihata etmesi memleketin hayrınadır.
‘Mümkün olduğu ölçüde.’ Çünkü, herkesin ‘müşterek’ini mükemmelen karşılayan bir metnin vücuda getirilmesi bu fani alemde mümkün değildir.
Bahçeli, adımı önce atarak öncelik kazandı; şimdi de ‘herhangi bir taahhütte bulunmadığını’ ima ederek ‘etkileme katsayısı’nı yükseltmek istiyor.
Bunun bir ‘ucuz pazarlık’ olduğunu düşünmüyorum. Siyaset her zaman bu gibi seçeneklerin önünüzde olduğu bir zemindir.
Bahçeli’nin konuşmasında benim dikkatimi daha çok çeken, ‘ikinci dalga darbeciler’ ifadesiydi.
Var mıdır ‘ikinci dalga darbeci’ olarak adlandırabileceğimiz bir zümre?
Birinci dalga oldu bitti. Kırıldı. Darbecinin namlusu büküldü, kendisine çevrildi.
Bitmiş midir?
Memleketimizde, ‘şu darbe niye tersine döndü’ diye hayıflananlar elbette var.
Bunların hepsinin FETÖ’cü olması şart değil. Değişik siyasi eğilimlere mensup ‘rahatsız’lar bulunabilir.
‘Rahatsız’lar darbe nostaljisine tutulabilir.
Zannediyorum Bahçeli bu ifadesiyle –dışarıdakilere ilaveten- biraz da partisinin içine gönderme yapıyor.
Partisinin içindeki ‘rahatsız’ları, kendi tabiriyle ‘Truva atları’nı daha da rahatsız etmek istiyor.
15 Temmuz, darbe, rahatsızlar…
Ve tabii Meral Akşener buhranı.
Bunların hepsini aynı hizaya getiriyor.
Bunların toplamından ne çıkar?
Şu çıkar:
Bahçeli ‘zamanın ruhu’na uygun siyaset üretiyor.