Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli’nin Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini tesis ederken çıkış noktaları şu olabilir.
Türkiye’de sol oylar yüzde 35 civarında. Pek artma eğilimi de görünmüyor. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçersek iktidar sonuna kadar bizde kalır.
Önermenin birinci adımı ya da ‘hipotez’ dediğimiz kısmı doğru. Gerçekten de sol oylar ülke genelinde yüzde 35 sınırını geçmiyor.
Fakat ikince önerme ya da ‘hüküm’ her zaman doğru olmayabilir.
Siyasetin içinde başka türlü kombinasyonlar gerçekleşebilir.
Yelpazenin sağında olduğu var sayılan kimi siyasi aktörler sol ile güç birliği yapmayı ülkenin âli menfaatleri için faydalı görebilir.
Ya da yelpazenin solundakiler sağın bir kısmıyla güç birliği yapabilir.
Bu durumun herkesin ezberinde bazı değişikliklere yol açacağını düşünebiliriz.
“Kimler kimlerle beraber” diye sorabiliriz.
Biliyoruz ki siyaset bu soruyu her fırsatta boşa çıkarır.
Şartlar gerektirdiğinde, ihtiyaç doğduğunda herkes herkesle beraber olabilir.
Olmasa daha mı iyiydi? Herkesin kendi fikriyle milletin huzuruna çıksa?
Belki.
Fakat bu bir ilkeyse, herkes bu ilkeyi ihlal ediyor.
En bariz örneklerden biri AK Parti ile MHP. Birbirlerini nasıl hırpalıyorlardı. Şimdi birbirlerine omuz veriyorlar.
Veya 10 yıl önce AK Parti’yle Vatan Partisi’nin bu kadar yakınlaşacağı düşünülebilir miydi?
HDP sürekli olarak muhalefetin önüne sürülüyor. Ve bu ithamlar toplumda bir karşılık buluyor.
Peki HDP’nin oyuna talip olmayan parti var mı?
O da yok.
İtham edenlerle itham edilenlerin skoru neredeyse birbirine müsavi.
O zaman ‘ilke’ deyip ortalıkta dolaşmanın alemi de yok. Demek ki siyasette serbest.
Siyasi şartlar siyasetin tasarımını değiştiriyor.
CHP lideri Kılıçdaroğlu CHP’nin oylarının seçim kazanmaya yetmeyeceğinin farkında. Partisinin çizgisini bu gerçekliğe uyarlıyor.
Nasıl uyarlıyor?
Yerine göre, toplumun ortalamasına yakın aday tercihleri yaparak.
Yerel seçimlerde bu yöntemle bir başarı kazandı.
“Dostlarımızla birlikte iktidara geleceğiz” diyerek. İyi Parti’yle ve başka sağ partilerle müşterek bir çizgide durmaya çalışarak.
“Helalleşme” çağrıları yaparak, kendi ‘mahalle’sinden olmayan sivil toplum temsilcileriyle sık sık bir araya gelip fikir teatisinde bulunarak.
Lüzumu halinde partisinin başörtüsü yasağı konusundaki eski tutumunu eleştirerek.
Sonuç alır ya da almaz, muhalefet açısından doğru bir strateji.
Halkın ikna olması için daha çok vurgulanması, daha çok sahiplenilmesi gerekebilir.
Peki kabul gördü mü, CHP içinde benimsendi mi bu strateji?
Bir ölçüde.
CHP’liler muhafazakâr mahallenin hassasiyetlerine daha çok riayet eder oldular.
Ama aksadığı yerler var.
Bazı TV ekranlarında, bazı gazete köşelerinde, sosyal medyada mahalle asabiyetiyle atıp tutanlar hiç eksik değil.
Sadece solda mı?
Hayır.
İki mahallenin de yobazı var ve solun yobazı da yeteri kadar yobazdır.
‘Mahalle asabiyeti’ hangi mahallede olursanız olun, tatlıdır.
Yemesi güzeldir.
Fakat öteki mahalledeki asabiyeti tahrik eder.
Asabiyetler tahrik edilince ipin ucunu kaçırırsın.
Şu anda 2023 seçimlerinin sonucunu kimse bilmiyor.
Anketler yayınlanıyor. Ekonomideki işlerin iyi gitmemesi, enflasyonun dikiş tutmaması, hayat pahalılığının vatandaşın imanını gevretmesi iktidarı yıpratıyor.
Bu göstergelere güvenerek seçimi kazandığını düşünen muhalifler vardır.
Bu gidişle yanılırlar.
Aynı şey seçimin asla kaybedilmeyeceğini düşünen AK Partililer için de geçerli.
Bence iki taraf da dereyi görmeden paçaları sıvamasın.
İki taraf da kendi yobazını tutsun.
Memleketin ve seçimlerin selameti için.