Muhalefet kendi ‘iktidarsızlık’ sorununa çare arıyordu.
Birbirlerinden farklı siyasi çizgileri temsil eden 6 parti bir araya gelerek, birlikte mesai harcayarak bir iktidar alternatifi oluşturmanın yolunu aramaya koyuldular.
Ağır aksak ilerliyorlardı.
Buna rağmen bir arada kalmayı başardılar.
Masanın arka planında kalifiye çalışma grupları vardı. İyi kötü bir yol haritası oluşturdular, bir siyasi vizyon geliştirdiler.
Ortaya çıkardıkları, üzerinde uzlaştıkları icraat planını kamuoyuyla da paylaştılar.
Geriye bir tek mesele kalmıştı.
6’lı Masa’nın cumhurbaşkanı adayı kim olacak?
“Bu en kolayı! Seçim kararı alınınca oturur kararlaştırır ilan ederiz.”
Doğrudur, belki en kolayı budur.
Ama bakarsın pürüz çıkar, konuşun bunu.
Nasıl olursa olur, nasıl olursa olmaz?
Birbirinize anlatın.
Aşı olmak gibi; konuşursanız bir bağışıklık sağlayabilirsiniz.
Yoksa gizli gizli konuşuyor musunuz?
“Asla. Evde eşlerimizle bile konuşmuyoruz!”
“Hiç gerek yok. Bizim uzlaşacağımız ortak aday bir sonraki dönemin cumhurbaşkanı olacak. Merak etmeyin.”
Peki merak etmeyelim.
O gün gelecekti.
Geldi.
Anlaşamadılar.
İyi Parti lideri Meral Akşener masadan kalktı.
“Hayır, diğer beş lider masadan kalktı.”
Maksat mugalata yapmaksa birçok değişik cümle kurabilirsiniz. Kurduğunuz cümlelerle teselli bulabilirsiniz.
Ama 6’lı Masa’nın ve Millet İttifakı’nın, cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi için yapılan oturumda ‘mazi’ olduğu gerçeği değişmez.
İyi Parti lideri Meral Akşener’in Masa’nın analizini iyi yaptığını, Masa’yı iyi okuduğunu düşünürdüm.
Masa’yı iyi okuduğuna göre muhtemel krizleri sezebilir ve yönetebilirdi.
Yönetti mi?
Eğer ulaşmak istediği sonuç buysa yani masanın dağılmasıysa yönetti.
Tipik mantık sorusu vardır hani; başarmamayı hedefliyorsan ve başarısız olursan başarmış mı olursun başaramamış mı olursun?
Başarmamayı hedefliyor idiyse yönetti.
Eğer sonunda optimal bir uzlaşmayı hedefliyor idiyse yönetemedi.
Öteki liderler okumuyor muydu Masa’yı?
Öteki liderler yönetmiyor muydu?
Herkes kendi zaviyesinden okuyor, kendi payına düşeni yönetiyordu.
Ancak karşı tezi olan, bu tezi ileri süren dolayısıyla kendi tezini de kapsayacak bir politika geliştirmesi beklenen Akşener’di.
‘Kazanacak aday’ ısrarı anlamlı, üzerinde durulmaya değer olabilir.
Bu, aylardır müzakere edilebilirdi, vakit vardı.
Şimdi yok vakit.
Sadece Akşener’e mi fatura edilmeli Masa’nın dağılması?
Hayır. Herkesin gücü nispetinde katkısı oldu.
CHP lideri Kılıçdaroğlu da son dakikadan önce, henüz vakit varken açabilir, tartışabilirdi konuyu.
Her biri siyasi tecrübesi olan liderler.
Potansiyel krizleri öngörebilir tedbir alınmasına önayak olabilirlerdi.
Bunu başaramadılar.
Eyyamcılık yaptılar. Sorunla yüzleşmeyi sürekli ertelediler.
İmalarla, dokundurmalarla idare ettiler.
Ancak Akşener Masa’dan ayrıldığını geri dönüşü imkânsız kılacak sertlikte ağır ithamlarla ilan ederek bir bakıma faturayı üstlendi.
Bunun kendisine ve İyi Parti’ye bir siyasi maliyeti olur.
Masa’nın dağılması ya da 5‘li masaya dönüşmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a büyük bir ikram sayılır.
Sadece Erdoğan’a değil, MHP lideri Bahçeli’ye de…
İyi Parti’nin tabanı muhalif.
Masa’nın bu hale gelmesine canları sıkılır, sandıkta mutlaka bir tepki verirler.
Masa’nın dağılması aynı zamanda kolektif bir başarısızlık.
Masa’nın diğer bileşenleri de bu başarısızlıktan nasiplerini alırlar.
Yani herkes kendi payına düşeni öder.
Şimdi bitti mi seçim?
Erdoğan kazandı mı?
Büyük bir avantaj elde ettiği bir gerçek.
Ancak seçim bu, oylar sayılmadan sonucu belli olmaz.