Kader ağlarını örüyor’ diye bir tabir var dilimizde.
Kader ağ örer mi?
Örmez.
Ama biz, işler olup bittikten sonra, sonuçlara bakarak, baştan birbiriyle alakasız görünen olaylar arasında kendimize göre bağlar, bağıntılar kurarak kaderin ağları ördüğüne hükmederiz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi hayatı böyle yakıştırmalar yapmaya müsaittir.
Beyoğlu Belediye Başkan adayı oldu önce. Az bir farkla kaybetti.
Sonra Refah Partisi’nden İstanbul Milletvekili adayı oldu. Kazandı.
Fakat Mustafa Baş’a verilen ‘tercihli oy’lar yüzünden mazbatası elinden alındı.
Sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu.
Rakipler parça parçaydı. Herkes biraz biraz oy aldı.
Erdoğan hepsinden biraz fazlasını aldı.
Büyükşehir’de başarılı oldu. Çöp dağlarını ortadan kaldırdı. Senelerdir kesik olan şebeke suyu biraz yağmurların biraz da yoğun bir çalışmanın sonucu olarak akmaya başladı.
Ankara’da siyaset 28 Şubat cuntası karşısında berbat bir sınav verirken, tel tel dökülürken o İstanbul’da efsaneleşti.
Fakat okuduğu şiir yüzünden siyasi yasaklı hale geldi. Hapis yattı.
Ne düşünmüşlerdi ona siyaseti yasaklayanlar?
Muhtar bile olamasın.
Zaten İstanbul’da efsane olmuş. Üzerine bir de haksız yere mahkûm edilmiş.
Partisi kapatılmış ve partide yenilikçi-gelenekçi ihtilafı çıkmış.
Kendisi, arkadaşlarıyla birlikte Ak Parti’yi kurdu.
(Partiyi birlikte kurduğu arkadaşlarının çoğu yanında değil şimdi. Bir görüşe göre onu yolda bıraktılar. Bir başka görüşe göre o onları tasfiye etti. Yani biraz da kendisi ördü ağları.)
Teoriye uygun olarak ‘kader’ araya bir ‘Genç Parti’ sıkıştırdı. Böylece Merkez sağın iki partisi baraj altında kaldı.
Ak Parti yüzde 34 küsur oyla Meclis’te yüzde 60’lık bir çoğunluk elde etti.
1994’te milletvekili mazbatası Mustafa Baş’ın maharetiyle elinden alınmasaydı belki 1994’te İstanbul Büyükşehir adayı olamayacaktı.
Büyükşehir adayı olmayınca efsane de olmayacaktı…
Aslında boş laf bunlar. Faraziye.
Arada herkesin attığı irili ufaklı ilmekler var.
Sonunda Türkiye’nin siyasi tarihinde hiçbir siyasinin ulaşamadığı yetki ve iktidar seviyesine ulaştı Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Cumhurbaşkanlığı seçimi artık burnumuzun dibine kadar geldi. Mayıs’ta olur diyorlar.
Ak Parti billboardlara Mayıs başından itibaren rezervasyon yaptırmış. Demek aslı var.
Kader şu anda ağ örüyor olabilir.
Şu anda herkes bu ağa kendi ilmeğini atıyor olabilir.
İlmekler bir ters bir düz… Öyle dümdüz haroşa örgü değil!
Seçim kanunu ilmeğini herhalde Erdoğan ve Bahçeli’ye yazmamız gerekiyor.
‘İmamoğlu ve Yavaş aday olamaz’ ilmeğini hele bir CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yazalım.
Gelecek ve Deva’ya da yazalım mı?
Onlar konuya aşikare girmediler. Akıllarından geçeni yazmamız da uygun düşmez.
İyi Parti lideri Akşener’e yazmamız gerekmez. Ona ‘seçilecek aday’ı yazalım.
İmamoğlu’nu tenkit etme ilmeğini iktidara da muhalefete de yazabiliriz.
Bilhassa Kılıçdaroğlu’nun adaylığı dışındaki seçenekleri ekarte etmek isteyen CHP’lilere ve İmamoğlu’nu mümkün olduğu kadar yıpratmak isteyen Cumhur’a.
Ekrem İmamoğlu’nun mahkûm edilip siyasi yasaklı hale getirilmesini Erdoğan’ın attığı bir ilmek mi sayacağız?
Başkasına yazsak kimse inanmaz.
Yanlışlıkla mı attı Erdoğan ilmeği?
Lüzum gördüğü için atmış olma ihtimali daha yüksek.
İlmekler atıla atıla bir memleket çapında bir ağ çıkacak ortaya.
Şimdi bilmiyoruz, kimse bilmiyor. Seçimden sonra anlayacağız nasıl bir ağ çıktığını.
Herkes kendi attığı ilmeği orada görecek.
Atmadığı ilmeği de görecek.
Herkes kendi ilmeğini kendi maksadına göre atıyor.
Maksatlar nispeten küçük, ağ büyük.
Bunca ağ lafının üstüne, Üstad Sezai Karakoç’un “Kaderin üstünde bir kader vardır” deyişini ilave etmek ihtiyata muvafık olur.