"Bu ülkede hak yemek sol elle yemek yemek kadar dikkat çekmedi.”
Bu cümle İsmet Özel imzasıyla internet aleminde dolaşıyor.
Doğru söze ne diyebiliriz?
“Doğru” diyebiliriz.
İsmet Özel, Türkçenin büyük şairlerinden. Aynı zamanda bir fikir adamı.
Söylediği her şeye, yani bir fikir olarak beyan ettiği sözleri kale almamız gerekiyor.
Fakat bu söz, bir başkası da söylese doğru.
“Bu ülkede hak yemek sol elle yemek yemek kadar dikkat çekmedi.”
Ben de annemden, babamdan “Sağ elle ye” öğüdü aldım. Aldığım öğüdü dinledim. Öyle ki, adab-ı muaşeret kurallarında yemek yerken “çatalı sol elle, bıçağı sol elle tutma” kuralı vardır.
Bu kural doğru bir kural. Eti bıçakla kesmen gerekiyor. Sol elle bıçağı kullanmakta zorlanırsın.
Bu yüzden eğer bıçakla kesmemi gerektiren biftek gibi bir şey yiyorsam sol elimdeki çatalla bifteği sabit tutar sağ elime aldığım bıçakla keserim.
Fakat annemden babamdan aldığım öğüde uyarak sağ elimle yerim.
Bu ameliyeyi yaparken bıçağı bırakır çatalı sağ eline alırsın.
Bir taraftan tuhaf bir durum.
Tuhaflığı umursamazsın. Terbiyene uygun davranmaya devam edersin.
Bulunduğum meclislerde insanların birbirlerini “Sağ elle ye” diye uyardıklarına da şahit olmuşumdur.
Ama İsmet Özel’in söylediği de doğru.
Müslümanlar birbirlerini sağ elle yemeleri konusunda uyarabiliyorlar.
Yani sağ elle yemeye önem veriyorlar.
Fakat hak yeme, yani başkasının hakkına tecavüz etme, hak etmediği bir şeyi temlik etme konusunda uyarmaya önem vermiyorlar.
İşin kötüsü, siyasi gerekçelerle hak yemeye fetva bile imal edebiliyorlar.
Geçenlerde Bekir Develi ile biraz sohbet ettik.
Bekir Develi bulunduğu ortamı lezzetlendiren bir adam. “Peynir Gemisi” adlı bir YouTube kanalı var. Konuklar ağırlıyor, sohbet ediyor. Daha çok mütedeyyin insanlara hitap ediyor.
İşinde son derece başarılı. Abone sayısı bir milyonu geçmiş.
Son olarak ‘helal sertifikası’ vermeye yetkili GİMDES’in gıda mühendisi Hayrettin İşbilir’i konuk ettiğini anlattı.
Bekir Develi ile teknik olarak ‘helal’ olan yani helalliği sertifikalandırılabilen yiyeceklerle helal yoldan kazanılmış parayla alınan yiyecekler üzerine biraz lafladık.
Sonra bahsettiği videoyu seyrettim. ‘Helal sertifikası’ verme yetkisinin bir piyasa ve kendisine mahsus bir rekabet alanı oluşturduğunu görmeme rağmen Hayrettin İşbilir’in anlattıklarını faydalı buldum.
Türkiye’ye 12 bin çeşit şüpheli gıda katkı maddesi giriyormuş.
Bunların kimisi maya, kimisi jelatin, kimisi başka maddeler.
Peynirler, makarnalar, et, süt, şekerlemeler, akla gelecek ve gelmeyecek gıdaların içinde kullanılıyor.
Bilmediğim şeyler de öğrendim.
Çin’de berberlerin kestiği saçlar toplanıyormuş. Bu saçlardan L sistein diye bir madde üretiliyormuş. L sistein yufkalarda kullanılıyormuş. Yufkanın daha esnek ve daha ince yapılabilmesi için.
Tabii ki ‘helal gıda’ konusunda bir hassasiyet gerekiyor.
Ne kadar hassasiyet?
Kimisi çok, kimisi az.
Buna karışamayız, herkes kendi hassasiyetini ayarlar.
Bir gıdanın teknik olarak helal olup olmaması bu kadar önemliyse, o gıdanın helal yoldan kazanılmış parayla alınıp alınmaması ne kadar önemlidir?
Bir kıyas yapabilir miyiz? ‘Helal’ sertifikası alabilecek vasıflara sahip olmayan bir gıdayı yemekle helal sertifikası olan ama helal parayla alınmamış bir gıdayı yemek arasında?
İki ‘haram’ veya iki ‘helal’ arasında ‘nitelik’ farkı olduğu düşünülebilir.
Bu yüzden kabil-i kıyas değildir denilebilir.
Bir de fiziki bir zorluk var.
Paranın helalliği kimyevi analizle tespit edilemez.
Peyniri, zeytini, makarnayı, ekmeği, lokumu analiz ediyorsun içindeki saç kılını veya domuz katkısını buluyorsun.
Paranın içindeki domuz katkısını, saç kılını hangi analizle bulacaksın?
Ne öyle bir sertifika var ne öyle bir makine.
Eh, madem teknik zorluk var, iki mesele kabil-i kıyas da değil, üzerinde durmayalım, yiyelim.
Şu anda o noktayı idrak ediyoruz.