Süleyman Aleyhisselam’a, aynı çocuk üzerinde hak iddia eden iki kadın müracaat etmiş.
İkisi de “çocuk benim” diyormuş.
Böyle hikayeleri ‘Sahih değil’ ‘gerçek değil’ diye, gergin bir ruh hali içinde dinleyenler biliyorum.
Bazen Hz. Süleyman yerine Hz. Ali, Hz. Ömer diye anlatanlara da rastladım.
Böyle hikayeler veya kıssalar, gerçek miymiş, olmuş mu olmamış mı, kimmiş, neymiş diye dinlenmez.
Alınacak bir ibret varsa alırsın.
Kıssadan hisse çıkarırsın.
Günlük hayatta karşılaştığın bir olayla benzeşiyorsa benzeştirirsin.
Neyse, kıssadan çıkmayalım.
Süleyman Aleyhisselam bakmış ki iki kadın da aynı şekilde iddialı.
Şöyle bir karara varmış.
Çocuğu ortadan ikiye bölelim, yarısı senin yarısı senin olsun.
Bunun üzerine annelik iddia eden kadınlardan biri, “bölmeyin çocuğu” demiş, “Ben istemiyorum, bu kadına verin.”
Bunun üzerine, Hz. Süleyman gerçek annenin çocuğun bölünmesine razı olmayıp feragat eden kadın olduğunu anlamış.
Ve çocuğu o kadına vermiş.
Adalet yerini bulmuş.
Bu ‘kıssa’yı Şehir Üniversitesi’nin mütevelli heyeti başkanı Prof. Dr. Ömer Dinçer anlattı.
Nerede anlattı?
Kemal Öztürk’ün kurduğu YouTube kanalında anlattı.
Ya hukukun gereğini yapın, borcumuzu yapılandırın Şehir Üniversitesi eğitimine düzgün bir şekilde devam etsin.
Ya da öğrencilerimizi, öğretim üyelerimizi mağdur etmeyin, gelin üniversiteyi alın mealindeki açıklamasını izah ederken anlattı.
“Bize borçlu gibi muamele edin, suçlu gibi değil” diyor Ömer Dinçer.
“Biz sonuç itibariyle her şeyi açık olan ve sözleşmelere dayalı olan bir borç aldık. Borcumuzu da inkar etmedik ve etmiyoruz. Borçlarımızı ödeyecek kapasiteye geldik. Öyleyse bize kanunun tanıdığı hakları tanıyın.”
Oğullarım Selman ve İsmail Allah izin verirse Şehir Üniversitesi’nden bu sene mezun olacaklar.
Fakat kızım Esra yeni başladı.
Abilerine göre daha endişeli.
Bir şey olur mu, birisi okullarına el koyarsa?
Bilmem, olur mu?
Zihniyet değişir mi?
Okulun eğitim kalitesi şu anda gayet iyi.
Birileri o kaliteye emek vermeden sahip olmak istiyor olabilir.
Kimin sahip olacağını, -eğer aklı selim galip gelmezse- üniversiteye el koyanlara bakarak, üniversitede kimin sözünün geçtiğine bakarak anlarız.
Bir üniversiteye bu şekilde el koyanların eğitim kalitesi konusunda hassas olması beklenir mi?
Ben beklemem.
Bazı iyi markaları cebindeki paranın gücüyle satın alan hacı ağa tipler vardır. Tekstilde falan rastlarsınız.
Şirket el değiştirince kalite düşer.
Sonunda harcıalem bir marka haline gelir. Böyle birkaç şirket hatırlıyorum.
(Şimdi şirket ismi verip başımıza iş almayalım.)
Şehir Üniversitesi de öyle mi olur?
Kısmetse görürüz.
Bu arada, Ömer Hoca, Kemal’in röportajında mütevelli heyetindeki iki iş adamının heyetten ayrıldıklarını söyledi.
Bu, ister istemez, bir siyasi tazyik hissi uyandırıyor.
Ömer Dinçer işin siyasi tarafına girmek istemiyor. Oldukça nazik ve seviyeyi muhafaza konusunda dikkatli.
Endişeler haklı çıkarsa...
Şehir Üniversitesi’ne el konulursa.
İşin içinde -faraza- zerre kadar siyasi tazyik yoksa bile, bu operasyonda aslan payı siyasete yazılır mı?
Ben ‘yazılmaz’ desem bile yazılır.
Bir siyaset hakkındaki imaj, böyle böyle şekillenir.
Kırgınlık, dargınlık, küskünlük gibi tabirler siyasette çok kullanılmaya başlandı ya. Bilhassa son yerel seçimlerin menfi sonuçları tartışılırken.
Bunun sebeplerini uzaklarda aramasın kimse.
Hariçten birisinin tesirine ihtiyaç yok.