Adalı Yusuf diye bir pehlivan vardı Balıkesir’de. Yeni Kavaklıydı. Lazdı. İyi pehlivandı. Biraz asabiydi.
Büyükorta pehlivanıydı. Bazen başaltına güreştiği de olurdu.
Bir gün Balıkesir’de bölge müsabakası var. Minder güreşi. Serbest güreş. Yanlış hatırlamıyorsam 75 kiloda Balıkesir bölgesinden mindere çıkacak.
Takımın antrenörü eski milli güreşçi Ramazan Çetinkaya.
Adalı Yusuf’un karşısına sağlam bir pehlivan çıktı. Hangi şehirden bilmiyorum, güçlü kuvvetli.
Adalı Yusuf adamla baş edemiyor.
İki pehlivan ayakta birbirlerini sürüp duruyorlar. Bir Adalı adamı, bir adam adalıyı.
Ama sonuç yok.
Hakem de bir eski pehlivan. Molla Celil. Mollalığı yok. Namazlı niyazlı olduğu için öyle lakap takmışlar.
Adalı ara sıra faul yapıyor. Tokatla karışık elenseler çekiyor.
Molla Celil güreşi durduruyor. İhtar veriyor.
Biraz sonra bir tokatla karışık elense daha.
Adalı, adamla baş edemediği için kafası bozuk.
Molla Celil yine güreşi durdurmak istiyor. Adalı öfkeli. Bırakmıyor rakibini.
Celil ısrar ediyor. İki rakibin arasına sokulmaya çalışıyor.
Tam o sırada Adalı Celil’i eliyle itiyor.
“Hakem istemez!” diyor.
Yapılacak bir şey yok. Celil Adalı’yı iyi tanıyor, biliyor, maçı durdursa kavga çıkacak.
Eyyamcılık yapıyor. Maç bitinceye kadar durumu idare ediyor.
İki pehlivan, ikisinin de dizi yere değmeden maç bitiyor. Adalı hakemin sonucu ilan etmesini beklemeden minderden çekip gidiyor.
Bu anlattığım adamların şimdi nerede olduklarını bilmiyorum. Sağ iseler Allah selamet versin. Ahirete göçtüyseler ruhlarına rahmet olsun.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında hak ihlali kararı verdi.
Can Atalay’ı tanımam bilmem.
Dünya görüşüyle de bir alakam yok.
YSK, sistem gereği üzerinde bir itiraz mercii olmayan bir yüksek mahkeme. Verdiği karar nihai karar.
YSK, Can Atalay’ın seçilme yeterliliğini kabul etti.
Can Atalay da seçime girdi.
Hataylılar oy verdiler ve o da Hataylıların verdiği oylarla milletvekili seçildi.
Normal şartlarda, yani memlekette kanun, nizam, hukuk gibi şeyler geçerli olsa ne olması gerekir?
Seçilmeye ehliyetli görülüp milletvekili seçilen Can Atalay’ın cezaevinden tahliye edilmesi gerekir.
“Ama adam suçlu.”
Suçluysa seçime sokmasaydın. Adaylığını kabul etmeseydin.
Adaylığını kabul ettiysen, adam da seçildiyse daha ne uğraşıyorsun adamla, bırak vazifesine gitsin, halktan aldığı oyların gereğini yerine getirsin.
Yok. Çıkarmıyorsun adamı hapisten.
O da senin yıllar önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türklerin açtığı hak ihlali davalarının sayısı medeni ölçüleri aşacak şekilde çoğalmasın diye iç hukukta bir kolaylık olarak mevzuatına koyduğun Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını kullanıyor, Anayasa Mahkemesi’ne müracaat ediyor.
Anayasa Mahkemesi de Yasama organının kendisine verdiği yetkiye istinaden Atalay’ın durumunu inceliyor ve Atalay’ın hakkının ihlal edildiğine karar veriyor.
Anayasal düzende Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar nihai karar.
Bu düzeni de sen koymuşsun.
Sen de meşruiyetini bu anayasal düzenden alıyorsun.
Ama kendi yetkilendirdiğin Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımıyorsun.
Adalı Yusuf’un “Hakem İstemez!” demesinden farkı var mı bunun?
Var.
Adalı Yusuf’un yaptığı telafi edilebilir bir şey. Ayrıca nihayet bir kişiyi, iki kişiyi ilgilendiriyor.
Kendi koyduğun hukuku tanımamak memleketteki her ferdi ilgilendiriyor.
Malum, ‘Adalet Mülkün Temelidir.’
“Ama Anayasa Mahkemesi yanlış karar verdi!”
Bazen yanlış karar veriyor, hepimiz gördük, hepimiz şahidiz.
Ama sen yetkilendirdin, hukuku sen koydun, şimdi “Hakem İstemez!” diyorsun.
O zaman hangi yasaya, hangi hukuka güvenecek bu memleketin insanları?
Üstelik bu tuhaf, saçma sapan hikâye bütün safahatıyla tekerrür ediyor.
Memleketin Anayasa Mahkemesi’ni ısrarla eziyorsun ya da ezdiriyorsun.
Yarın, nasip olur da yeni, ‘sivil’ dediğin bir anayasa yapmak kısmet olursa, o anayasayı tanıyacağını, o anayasa uyacağını kim garanti edecek?
Ya o zaman da “Hakem İstemez!” dersen?