İyi bir başkanlık ya da cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yapmak mümkün müdür?
Başkanın çok keyfi davranmasına imkan vermeyen, karar alma süreçlerinin tamamını başkanın iki dudağı arasına sıkıştırmayan, gerektiğinde başkana ‘şurasını yanlış yapıyorsun, düzeltirsen iyi olur’ diyebilecek ve böyle demekle başı belaya girmeyecek mercilerin bulunduğu, kurumların gerçek işlevlerinin olduğu, ‘kuvvetler birliği’ne değil ‘kuvvetler ayrılığı’ fikrine istinat eden ama kuvvetlerin birbiriyle boyuna çatışmasını kural haline getirmeyen, demokratik süreçlerin işlediği, Meclis’in kuvvetli, milletin oyuyla seçilen vekillerin etkili olduğu, ehliyetin, liyakatin bir anlam ifade ettiği, kayırmayı, yolsuzluğu, usulsüzlüğü teşvik etmeyen, aksine zorlaştıran, mümkünse imkansız hale getiren bir başkanlık sistemi tesis edilemez mi?
Edilebilir tabii, neden edilemesin.
Biz böyle yapmadık. Yapmak da istemedik.
Başkan istediği tasarrufta bulunsun. Yanlış yaptığında da kimse ona mani olamasın. Mani olmak ne kelime, herkes bir ağızdan çok doğru yapıyorsunuz efendim, sürekli isabet buyuruyorsunuz desin.
Hele yanlışı bir tecrübe edelim, faturasını da ödeyelim, mesela yanlış kararlar neticesinde döviz çıkabildiği kadar çıksın ya da yanlış dış politikanın yan ürünü olarak memlekete namütenahi sayıda sığınmacı göç etsin, sonra bir müddet “Aslında biz doğru yaptık, dış güçler yanlış yaptı” diye kendimizi müdafaa edelim, belki inanan olur.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini bu şekilde derip çatmayı biz tercih ettik.
Şimdi kurtulmamız mı gerekiyor bu sistemden?
Bana sorarsanız şart değil.
Sistemin şeytani taraflarından kurtulsak yeter.
Şeytani taraf?
Nefse, egoya hitap eden taraf.
Sınırsız ve hiçbir şekilde tahdit edilemeyen yetki.
Yanlışlığı çıplak gözle görüldüğünde bile hiçbir merciin tatbikine mani olamadığı yetki.
Ama derseniz ki sıfırdan başlamak, yeniden yapmak, bozuk, yanlış yapılmış bir şeyin orasını burasını düzeltmekten daha kolay ve daha mantıklıdır.
Haklısınız.
1982 Anayasası’nı elli yerinden kurcaladık, çıkardık, taktık, hala düzelmedi.
Başkanlık veya Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adından dolayı yanlış değil, biz yanlış bir formunu icat ettiğimiz ve uygulamaya kalkıştığımız için yanlış.
Daha düzgünü yapılabilirdi.
Böylesi nefsimize hoş geldi.
Ne yapalım şimdi?
Şu anda Ferdi Tayfur’un bir şarkısı beni dürtüp duruyor.
“Hadi gel köyümüze geri dönelim.”
Tabii dilimin ucuna gelen güfte biraz değişik.
“Hadi gel parlamenter sisteme geri dönelim.”
Parlamenter sistem, cumhurbaşkanlığı sisteminden daha mı iyi?
Bunu bilmiyorum.
Cumhurbaşkanlığı sisteminin iyisini yapmak mümkündü.
Parlamenter sistemin de iyisini veya kötüsünü yapmak mümkün.
Biz, iki sistemi de birbirine yakın zamanlarda tecrübe ettik.
İkisinin de kötüsünü tecrübe ettik.
İkisiyle ilgili de can sıkıcı hatıralarımız oldu.
Yenisinin hatıraları daha taze ve her gün tazeleniyor.
O yüzden, “Hadi gel parlamenter sisteme geri dönelim” demeye daha yatkın olabiliriz.
En azından bir kısmımız.
Tamam, dönelim.
Ama aynısına dönmeyelim.
Bir de bari bunu derme çatma yapmayalım.
Ne demek derme çatma yapmamak?
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini yaptığımız gibi yapmamak demek.
Eskinin ve yeninin yanlışlarından ders almak, mevcut düzenden bir an önce kurtulalım da ne olursa olsun deyip aceleye getirmemek, toplumla paylaşmak, tek bir akılla değil, birçok aklın dahil olduğu bir süreç sonunda yapmak demek.