Al-Jazeera’da videosu var. Siyahlar, beyazlar, Filistinliler havaalanının önünde bir kalabalık oluşturmuşlar. ‘Özgür Filistin’ sloganları atarak Güney Afrikalı hukukçuları alkışlıyorlar.
Haklılar, önemli bir iş yaptı Güney Afrikalı hukukçular.
Aylarca çalıştılar, dosya hazırladılar. Kolay değil Adalet Divanına dava kabul ettirmek. Hem de İsrail aleyhine.
Güney Afrikalı hukukçular heyetinde dikkat çeken isimlerden birisi Adila Hassim.
Ben de merak ettim, kimmiş, etnik kökeni neymiş diye.
Adalet isteyen, adalet için mücadele eden bir kadın işte, nesini merak ediyorsun?
Gerçekten, yaşını ve etnik kökenini özel hayatının bir parçası olarak açıklamamayı tercih eden ama ilgili haberlerde yaşının 30 civarında olduğu yazılan başarılı bir avukat.
Duruşmadaki savunmasını başından sonuna kadar dinledim.
Son derece içten, son derece sağlam bir savunmaydı.
İsrail’in, sivillere saldırarak, kadınları, çocukları, yaşlıları öldürerek, Gazzelileri göçe icbar ederek, onları yiyeceksiz, susuz, ilaçsız, elektriksiz bırakarak, yeni doğmuş çocukların ve doğum yapan annelerin hayati sağlık hizmeti almalarına mâni olarak, insani yardıma engel olarak Birleşmiş Milletler soykırım sözleşmesini ihlal ettiğini yeri geldiğinde görsel malzemeler de sunarak ayrıntılı bir şekilde anlattı.
Mükemmeldi.
“Allah razı olsun” demekten kendimi alamadım.
İngilizce bilmeyenlerin bile bu savunmayı dinlemelerini tavsiye ederim.
İşini ciddi yapmanın ne demek olduğunu göreceklerdir.
Kur’an-ı Kerim’de “Amel-i salih” (Düzgün iş) diye sürekli övülen fiillerin böyle şeyler olduğunu düşünüyorum.
Bu arada, Adila Hassim’in Müslüman olup olmadığını da bilmiyorum.
Duruşmaya Güney Afrika’nın adalet bakanı Ronald Ramola ve Lahey BüyükelçisiVusimuzi Madonsela da katıldı.
Lamola, ülkesinin, “bir insanlığın parçası olduğu bilinciyle Filistin halkına ellerini uzattığını” belirterek, “Hiçbir saldırı Soykırım Sözleşmesi’nin ihlalini haklı gösteremez” dedi.
Büyükelçi Madonsela da “İsrail’in soykırım eylemlerinin, Filistin halkına karşı 1948’den bu yana gerçekleştirilen yasadışı eylemler dizisinin bir parçası olduğunu” söyledi.
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın, “Biz insansı hayvanlarla savaşıyoruz” ve İsrail Miras Bakanı Amichai Eliyahu’nun, “Gazze’ye nükleer saldırının da seçenekler arasında olduğu” yönündeki açıklamaları da mahkemeye delil olarak sunuldu.
Keza, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, “İsrailoğullarının İncil’deki düşmanı Amalek’ten” bahsettiği de vurgulandı.
Neydi Amalek?
‘Kutsal kitaplar’da çoluğuna çocuğuna kadar yok edilmesi emredilen bir kavim.
Kutsal kitaplar soykırım emri verir mi?
Kutsal değilse verir.
Ertesi gün İsrail heyeti bir savunma yaptı.
Temel iddiaları, İsrail’in kendisini savunduğu şeklindeydi.
Güney Afrika heyetinin hazırlığı karşısında zayıf bir savunmaydı.
Dün Elif Çakır yazdı.
Biz, Güney Afrika’ya belgeler göndermişiz. O belgeler sayesinde Lahey Adalet Divanı İsrail’e ceza verecekmiş.
İsrail’i biz Lahey Adalet Divanı’na sevk edemez miydik?
Edebilirdik.
Ama laf kalabalığından dosya hazırlama külfetine giremedik.
Ya da tembelliğimizden.
Zannediyorum yarın Elif Çakır konuyu ayrıntılı olarak yazacak.
Bu arada, “Yakıştı Mandela’nın ülkesine” başlıklı geçen haftaki yazımda Apartheid (Irk ayrımı) yönetimi döneminde İsrail’le Güney Afrika arasında özel anlaşmalar olduğunu, ambargolu olan Apartheid yönetiminin Güney Afrika mallarını, altını, mücevheratı İsrail üzerinden dünya piyasalarına sürdüğünü yazmıştım.
Bu ilişki İsrail’in son Gazze saldırısına kadar devam ediyormuş.
Bir özel anlaşma şeklinde değil. Ama Irk ayrımı döneminde şekillenmiş ticari ilişkiler olarak.
Yani Güney Afrika, İsrail’i mahkemeye vererek kendi ekonomisi açısından çok önemli bir ticari kaybı da göze almış oldu.
Yani… İlkeler için, yüksek değerler için ticari zarar göze alınabiliyormuş.
Güney Afrika ne kaybetti?
Biraz para.
Ne kazandı?
Çok itibar.