Kötülüğe maruz kalmak da, kötülüğe tanık olmak da kahredicidir. Çaresizsiniz. Sözle yapılacak bir şey yoktur. Sövseniz, lanetler okusanız, neye yarayacak? Mukabeleye gücünüz yoktur. Tarife gücünüz yoktur. Kilitlenirsiniz.
Yeni Zelanda’daki saldırı böyle bir şeydi.
İnsanlıktan nasibi olan herkes, kahroldu.
Böyle saldırılar gördük biz. Daeş’in yaptığı, PKK’nın yaptığı.
Hepsi aynı şey.
Şeytan kötüleri aynı mektepte eğitiyor. Dinleri fark etmiyor, milletleri fark etmiyor. Kötü, hep aynı ‘mesleki’ formasyonu alıyor.
Hepsi birbiriyle akraba. Müslüman da olsalar, Mecusi de olsalar, Hristiyan, Yahudi de olsalar, hepsi tek millet.
Ya da şu anda kafam çok bozuk, benim gözüme öyle görünüyor.
Ayrıca biyolojik ya da antropolojik bir şey değil benim söylediğim, bu yüzden, felsefe yapmaya lüzum yok.
‘Şeytan’a da takılıp kalmayalım. Kötülüğün beslendiği kaynakla ilgili bir adlandırma. Kötülüğün menşei. Annesi. Mel’un bir şey yani.
İyiliğin de insanların hüviyetlerindeki dinlerden, ırklardan, meşrepten, mezhepten bağımsız olduğunu düşünmeye meyyalim.
Mesela, Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in Müslümanları taziye sırasında gösterdiği incelik.
Onlara sarılışı, onlarla ağlaması.
Onların arasında başını örtüşü.
Ezana saygısı...
Bunlar, iyi şeyler.
Ve Yeni Zelanda’daki insanların camileri kucaklayışı. Müslümanlarla saf tutuşu...
Yeni öğrendim. Yeni Zelandalı kadınlar Müslümanlarla dayanışma için başörtüsü takmışlar.
Yeni Zelanda’nın bize öğreteceği çok şey var demek ki? Eğer öğrenesimiz varsa. Müsait miyiz öğrenmeye?
Doğru, neye yarar, neyi geri getirir ki bu davranışlar? Hangi ölüyü diriltir?
İçimizdeki insanı diriltir.
İçimizdeki yarayı onarır.
Eğrelti otunu bilirdim. Fakat ‘gümüş eğrelti otu’nu bilmezdim.
Resimlerine baktım, görmüşüm daha önce. Fakat işte eğreltiye benzer bir ot... Nerden bileyim adını?
Avustralyalı çizer Pat Campbell’in inceliği sayesinde öğrenmiş oldum.
Yeni Zelanda’nın sembolüymüş gümüş eğrelti otu.
Allahı’m nasıl bir zarafet!
Pat Campbell, iki camide şehid edilen Müslümanları bir eğrelti dalındaki ince yapraklar olarak resmetmiş.
Ellerini duaya açmış veya tekbirle kıbleyi selamlayan veya oturur halde ibadet eden kadın, erkek, çocuk, 50 Müslüman.
Bir yakınlık hissettim, Campbell’e bu çizgiyi çizdiren duygulara.
Bunlar iyiliklerdir.
Bunlar, acıyı paylaşmaktır.
Üzüldüğünü hissettirmektir.
Sanatın diliyle gösterilmiş zarafettir. Saygıdır.
Kötülükler nasıl ‘özdeş’se, kirli, karanlık bir kaynaktan doğup bize musallat oluyorsa...
Bu iyilikler de öyledir diye. Kimden gelirse gelsin, güzel bir ‘öz’den doğuyordur. Rahmani bir ‘öz’den.
Dünya kötülükle, şiddetle kavrulurken, şu gürültüde, şu hır gürün içinde bu güzel davranışlar ruhunuza biraz olsun sekinet veriyor mu?
Kendinizi böyle iyiliklerle akraba hissediyor musunuz?
Ben hissediyorum.
***
Geçen yazımda, bazı siyasilerin seçimin sert, haşin havasını yumuşatan üsluplarından bahsediyordum.
Yeri geldi, Kanal D’de Binali Yıldırım’ın anlattığı fıkraya da değindim. Sonuçta o da seçimi yumuşatan şeylerden biriydi.
Meğer, ben montajlanmış bir video seyretmişim.
Binali Bey, ‘ettehiyyatü’ fıkrasını yerinde, zamanında anlatmış.
Medya Grup Başkanı Mehmet Soysal da, fıkraya uygun reaksiyonu göstermiş.
Yazının herhangi bir kimseyi üzmek, rencide etmek gibi bir maksadı yoktu. Yazıyı okuyanlar bunu eminim hissetmişlerdir.
Fakat, sosyal medyadaki ‘şeytanlık’lara bir bakıma kurban gitmişim.
İstemeyerek bir üzüntüye sebep oldum, üzüldüm.
Mehmet Soysal’la sözlü olarak helalleştik. Ama yazıyla yapılmış bir hatayı yazıyla düzeltmek lazım düşüncesiyle bu notu ekledim.
Böyle videolar yapılıyor. Siyasetçilerle, siyasetçi olmayanlarla ilgili.
Düpedüz kötülük bu, yukarıda andığım sefil kaynaktan besleniyor.
Hangi taraf yaparsa yapsın... Kime karşı yaparsa yapsın...
Yapanların, bunları besleyenlerin, teşvik edenlerin... Bunlardan beslenenlerin...
Ne diyeyim şimdi?
Allah müstahaklarını versin.