‘Güldür Güldür’e neden gülünmez?

Yusuf Ziya Cömert

Bu soru gülmeyi sakıncalı bulanlar içindi.

Güldür Güldür’de gazetelerin toplantı masalarını güzel hicvetmişler.

Toplantı odasına “Hay hay efendim” diye giren bir yayın yönetmeni. Muhtemelen patronla konuşuyor.

Patrona bazen ‘Hay hay efendim’ dersin, bazen fikrine katılmaz, ikna etmeye çalışırsın. Medeni ölçüler içinde tartışırsın.

Bazen daha yukarıdan da ararlar. Genellikle bilgilendirme mahiyetinde. Değerlendirmeyi sen yaparsın.

En azından benim ilişkim bu sınırlar içinde devam etti.

(Bu cümleye bıyık altından gülenler olacaktır. Haklıdırlar, dışarıdan öyle görünmüyor. Ama benim yaşadığım buydu.)

Tabii ki haberdarım, hicivleri haklı çıkaran ilişkilerden.

Komedyenleri besleyen, ayyuka çıkmış “Hay hay efendim” vakalarıdır.

Skeçteki ‘tarafsız’ lafına hiçbir zaman inanmadım. Soran olduğu zaman, ‘değil dergi gazete, yeryüzünde 25 kuruş büyüklüğünde tarafsız basılı kağıt parçası yoktur’ dedim. Hala öyle düşünüyorum.

Bir ‘taraf’ın vardır mutlaka. Ama ‘yalan’ yazmazsın. Bir de, gerçeğin nasıl yorumlanması gerektiği konusunda fikir verirsin.

Okuyucunu kendine yakın görüyorsan, niçin aldatmak, yanıltmak isteyesin?

Bütün gazeteler okurlarına yakın değildir. Bazı gazetelerin okurları ‘kitle’dir. Gazeteden ayrı, manipüle edilmeye müsait bir kitle.

Ve o ‘bazı gazeteler’ menfaatleri varsa, ‘kitle’yi yanıltmakta bir beis görmezler.

Gerçeği yorumlama konusunda fikir vermek nasıl olur?

Daha çok köşe yazılarında olur. Ama manşetlerde de olur.
Türk basın tarihinin en meşhur manşetlerden biridir Hürriyet’in “411 el kaosa kalktı” manşeti.

Ne olmuştu o gün?

Mecliste AK Parti ile MHP bir araya gelip Başörtüsü serbest olsun diye Anayasa değişikliği yapmışlardı. Değişikliğe 411 vekil ‘Evet’ demişti. Sen, yayın masasında oturursun, yorumlarsın. Bu yorumunu okurlarınla paylaşırsın. ‘411 el kaosa kalktı’ diye manşet atarsın.

O günlerde biz Yeni Şafak’taydık. Bizim manşetimiz de yanlış hatırlamıyorsam “Özgürlük ittifakı”ydı.

Ne yaptık?

Kendi bakış açımızı okurlarımızla paylaşmış olduk. Hürriyet öyle verdi, Yeni Şafak böyle. Haber aynı haber.

Bunu yaparsın. Yani, ‘haberi nasıl verelim’ diye müzakere edersin ve ortaya çıkan bakış açısını manşete yansıtırsın.

Zaten gazetelerin işlevi budur.

Okurlarıyla paylaştığı ya da paylaşmak istediği fikri yansıtmak.

Güldür Güldür’deki toplantı masasında anlatılana benzer bir süreç sonunda gerçekleşir bu.

“Ekmeğe yüzde 20 zam geldi.”

Haber bu.

Fakat bunun düz bir şekilde verilmesi can sıkıcı olabilir.

Bazıları hiç vermez böyle haberleri. Belki biri kızar mızar diye.

Haberi hiç vermemek gazeteciliğin en kötüsüdür.

‘Güldür Güldür’deki yayın yönetmeni bir çözüm buluyor.

“Obeziteye tokat!”

Normal şartlarda, haberin negatif etkisini yumuşatmak için kimse bu kadar saçmalamaz. ‘Saçmalık’ hududunu zorlamamaya çalışır.

Ya şartlar normal olmadığı zaman?

Hudutlar biraz hırpalanabilir.

Mizah, gerçeği yorumlarken biraz abartabilir mi?

Biraz değil, çok da abartabilir. Mizah bu.

‘Obezite sürekli artıyor’ mu?

Refahın altını çizen bir başlık.

“Var ki yiyoruz.”

‘İşsizlik yüzde 10’ yerine ‘Çalışma oranı yüzde 90.’

Komik mi? Komik.

Zaten maksat komiklik ve saçmalık değil mi?

“Tonlarca limon çiftçinin elinde kaldı.”

Çok güzel. Uyumlu yönetmenin bakış açısı: “Çiftçi limonataya doyacak!”

“Dünya Kupasına katılamadığımız için üzgünüz.”

‘Na’ ile ‘üz’ü at. ‘Dünya Kupası katılamadığımız için üzgün.”

Sadece 4 harf. Editörler bazen satırları denk düşürmek için birkaç harf eksiltip birkaç harf artırırlar. Eklenen heceler veya kelimeler, sayfa provasında pişmiş kelle gibi sırıtır.

Sayfada böyle bir durum görürsen düzeltirsin.

Yayın Yönetmeni demek ki zor durumda, haberi çarpıtmak için dört harf attı!

“Eğitimde 42 ülke arasında 41. Olduk.”

“41 kere maşallah!”

“Küresel ısınma artıyor, deniz seviyeleri yükselecek.”

“Yaz... Sivas’a deniz geliyor!”

Tabii ki abartılı.

Ama sorun değil. Güler geçersin. Çünkü komik.

Bu skeç medyada çok tepki görmüş diyorlar.

Alınganlığa sebep olmuş.

Neden acaba?

Gerçek, yani fiili durum, medyanın hadiseleri ele alışındaki fevkalade ‘terakki’ skeçteki ‘abartı’lara çok yaklaştığı için olabilir mi?

Yani artık abartı olmadığı için?

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (38)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.