Mahkemelerde yazar. ‘Adalet mülkün temelidir.’
Söz, benim bildiğim, Hazret-i Ömer’e aittir.
Mahkemelerde yazılı olmasının Hz. Ömer’le ilgisi yok. Mahkemelerdeki yazının altına Atatürk’ün imzasını koyuyorlar.
Çok sorun değil. Söz doğru nasıl olsa. Yeter ki riayet edilsin.
Merak ederim, bizim hukukçularımız bu sözün anlamını biliyorlar mı?
Bilenler var, eminim. Fakat her mahkeme salonunda yazılı olan bu söz, bizim yargı düzenimizde ne kadar karşılık bulmuştur?
Ben, aklımın erdiği zamanlarda, bu sözün ruhuna uygun bir devir hatırlamıyorum.
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in Adli Yıl konuşmasında bu sözün yansımaları var.
Diyor ki Cirit, “Günümüz dünyasında yönetimlerin yegane meşruiyet kaynağı hukuka uygunluk ve kutsal adalet duygusunun toplumda yerleşmiş bulunmasıdır.”
Cirit’in konuşmasında, ‘Adalet mülkün temelidir sözünün’ ruhuna uygun bir devre tanık olmadığımıza dair bir cümle de var.
“Üzülerek ifade etmem gerekir ki bu süreçlerde (darbe dönemlerini kast ediyor) yargı teşkilatımız da 15 Temmuz 2016 tarihine kadar iyi bir sınav vermemiştir.
Cirit, 27 Mayıs darbesine de atıf yapıyor ve bence, bizim yargımız, daima, Cirit’in konuşmasında alıntıladığı Yassıada Mahkemesi Salim Başol’un cümlesinin gölgesinde kalmıştır.
“Hatırlarsak, 1960 darbesinden sonra kurulan olağanüstü darbe mahkemesi başkanı, yargıladığı kişilere ‘sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor’ şeklinde Türk halkını derinden yaralayan ve yargının itibarını ayaklar altına alan beyanlarda bulunabilmiştir.”
28 Şubat’taki brifing yargısına da çatmış Yargıtay Başkanı Cirit. Ve yargı teşkilatımızın “Bu ayıplarla, bu hainliklerle yüzleşmesini” istemiş.
***
FETÖ örgütünün yargıdaki ve yargı dışındaki melanetleri de Cirit’in konuşmasından nasibini almış.
Kumpas davalarını ve FETÖ’nün yargıya çöreklendiği yılların yargı üzerindeki tahrip edici etkisini uzun uzun anlatmış.
Cirit, “Devam eden bazı yapısal sorunlara ve 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan hain darbe girişiminden kaynaklanan zorluklara rağmen daha iyi işleyen bir adalet sistemine doğru güvenle, umutla ve emin adımlarla ilerlediğimizi” söylüyor.
Aslında iyi bir fırsat, FETÖ’cülerin (büyük ölçüde) tasfiye edilmiş olması.
15 Temmuz milat kabul edilerek milletin itimat edeceği bir yargı sistemi inşa edilebilir.
Bunun için, evvela idarenin ve yargıçların adalet istemesi lazım.
İstemek elbette önemlidir ama yetmez. Adım da atmak lazım.
Ben, vatandaş olarak, suçlular için de, suçsuzlar için de, adaletten başka bir şey istemem.
Ne demektir adalet istemek?
Adaletten başka bir şey istememek?
Asgarisini söyleyeyim.
Suçlunun, suçuyla mütenasip bir şekilde cezalandırılmasını istemek demek.
Suçsuzun ceza görmemesini, hatta mümkünse takibata bile uğramamasını istemek demek.
Aynı fiili işleyen iki kişiden birinin beraat edip ötekinin mahkum olmaması demek.
Aynı fiili işleyen iki kişiden biri tutuklu yargılanırken ötekinin tutuksuz yargılanmaması demek.
Aynı hastalıktan muzdarip iki tutukludan biri içeride yatmaya devam ederken ötekinin hastalığından dolayı tahliye edilmemesi demek.
Adaletin ‘gecikmemesi’ ve mevkiine bakmaksızın herkese adil olması demek.
***
Bu listeyi herkes istediği kadar uzatabilir. Uzatıyor zaten.
Yargıtay Başkanı Cirit, yargı sistemimizde şu anda 7 milyondan fazla dosya olduğunu söylüyor.
Rakam korkunç.
Bir sorun daha. “Şu anda görevde olan hakimlerin yüzde 43’ü göreve 2013’ten sonra başlayanlardan oluşuyor.”
Bu bir açıdan iyi. FETÖ’cüler tasfiye edilmiş, yerine yenileri atanmış.
Fakat, yargı kadromuzun tecrübe ortalaması bakımından bir eksiklik.
Başka değinenler olmuştur mutlaka. Ben ilk defa görüyorum.
Bir ara başlık açmış Cirit.
“Genel eğitim ve hukuk eğitimindeki yetersizlikler.”
Bir hukukçunun insan hakları, insan sevgisi, hukukun üstünlüğü gibi değerlere sıkı sıkıya bağlı kalmasının, analitik düşünme ve sorgulama yeteneğinin sadece hukuk eğitimiyle sağlanamayacağını, temel eğitimde bu değerlerin verilmesi gerektiğini söylüyor Cirit.
“İyi hukukçular yetiştiremezsek hangi sistemi getirirsek getirelim başarılı olamayız” diyor.
Hukuk fakültelerinde eğitimin 5 yıla çıkmasını, birinci sınıflarda hukuk sosyolojisi, hukuk felsefesi, hukuk tarihi ve Türkçe dilbilgisinin zorunlu olmasını tavsiye ediyor.
Bence bu da çok önemli.
Gerçekten adalet istiyorsak.
Veya, ‘Adalet mülkün temeli’yse.