Ganimet peşine düşen Müslüman aydınlar

Yusuf Ziya Cömert

“Maalesef bugün geldiğimiz noktada esas dramatik olan İslam toplumlarıyla demokratik alem arasındaki ilmi, fikri ve demokrasi açığının giderek büyümesidir. Aslında bu açığın kapatılabilmesi için aklın ve mantığın gösterdiği yol bellidir; her türlü ilmi ve fikri faaliyetin özgürce yapılabildiği hukukun üstünlüğüne dayalı evrensel normlarda bir demokratik sistem.”

Bu paragraf arkadaşım Mehmet Ocaktan’ın “Müslüman Sokağında Demokrasi Hayal mi” kitabının (Araştırma Yayınları) merkezi tezlerinden birisini özetliyor.

Burada önerilen ‘demokratik sistem’ geçen pazar bahsettiğim, ilkokul öğretmenimin anlattığı, halkın kendi kendisini yönetebildiği sistem olmalı.

Çünkü ‘demokrasi’ değişik şartlarda değişik kılıklara girebiliyor.

Hani, ‘demokrasilerde çare tükenmez’ denir ya… Demokrasilerde numaralar da tükenmiyor.

Bir ikinci merkezi tez de adalet.

Geçen hafta kitabın içinden konuşacağımızı söyledim. Öyleyse yine kitabın içinden bir paragraf aktarayım.

“Tarih içinde yaşanan tecrübeler gösteriyor ki İslam ülkeleri hukuk konusunda bütün Müslümanların başını dik tutacak düzgün örnekler oluşturamamışlardır. Oysa Kur’an’da namaz ibadetinden sonra en çok zikredilen ve özellikle vurgu yapılan temel ilke adalet kavramıdır.”

“Biraz yürek yaralayıcı bir durum ama mesela Müslüman dünyada adaletsizliğe uğrayan, hukuku çiğnenen insanlara “İlahi adalet var, öbür dünyada hakkını mutlaka alacaksın” benzeri tesellilerde bulunulur. İlahi adaletin olduğu muhakkak. Ama yüce Allah’ın adaletle hükmetme emri bu dünyada uygulanmak üzere vazedilmiştir, ahirette değil.”

Öyleyse “İslam dünyasında yeni bir dindarlık tasavvuruna şiddetle ihtiyaç bulunmaktadır.”

“Bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şey modernitenin getirdiği imkanları reddetmeden Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in mesajını esas alan ama aynı zamanda modern zamanlarla barışık yeni bir dindarlık tasavvuru sunmaktır.”

Bu cümlelerden hareketle şöyle bir dindarlık tasavvurunun önerildiğini düşünebilir miyiz?

Toplumda adaleti tesis etmek, insanların haklarına riayet etmek düşünce özgürlüklerini teminat altına almak gibi hususlar da dindarlık kapsamına alınmalı. Hatta bunlar da İslam’ın şartlarına dahil edilmeli.

“Talihsizliğe bakın ki bizzat dindarlar Müslümanların hukukun üstünlüğüne dayanan özgür ve adil bir yönetim modeli oluşturabileceğine inanmamaktadırlar. Eğer İslam’ın adaleti esas alan yaşanabilir bir dünya kurma öğüdünü esas alan bir düşünce disiplini geliştirememişseniz kimse size hazır bir devlet modeli ikram etmez.”

Var mı İslam’ın bir devlet modeli?

Bilhassa modern zamanlarda çok tartışılmış bir konu bu.

1924 yılında, TBMM’nin hilafeti ilga ettiği sıralarda Pakistan’da ve Mısır’da “Şimdi ne olacak?” sorusunun cevabı çok arandı.

‘Hilafet’in bir yönetim modeli olduğu düşüncesi bu tartışmalarda ağır basıyordu.

Ben bu tartışmalardan haberdar değildim. Hamid İnayet’in “Çağdaş İslami Siyasi Düşünce” (Önce Yöneliş’ten sonra Hece’den çıktı) kitabını tercüme ederken muttali oldum.

Mısırlı alim Ali Abdürrazık’ın İslam’ın hilafet şeklinde bir yönetim modeli önermediği ama yönetimin içeriğiyle ilgilendiği yönündeki yaklaşımı bana makul görünmüştü.

Sonra’dan Ömer Rıza Doğrul’un tercüme ettiği kitabını da okuma fırsatı buldum.

Görebildiğim kadarıyla Ali Abdürrazık tezini savunurken bazı açıklar vermiş. Buna rağmen, yönetimin içeriğinin, adaletin, hukukun, yönetimin adından ve şeklinden daha önemli olduğu düşüncesi üzerinde durulmaya değer.

Mamafih konu hala tartışma götürür.

Müslüman aydınlar, günübirlik siyasetin dışında herkesin kendini iyi hissedeceği bir dünya tasavvuru kurabiliyorlar mı?

Arkadaşım Mehmet Ocaktan’ın kanaati şu:

“Ne mecalleri var ne hayalleri.”

Şöyle devam ediyor:

Son 30,40 yıllık süreçte genellikle Müslüman ülkelerde ve özellikle de Türkiye’de Müslüman aydınlar bu topraklarda yaşanan derin travmalara rağmen adaleti, özgürlükleri, insan haklarını önemseyen bir dünya tasavvuru konusunda önemli bir mesafe almışlardı. Ancak bugün aynı duyarlık içinde olduklarını söylemek mümkün değildir.”

“Müslüman aydınların ‘adil dünya’ tasavvurları belirsizleşti, şimdilerde bu kavramları konuşmaktan ziyade mırıldanıyorlar.”

“İktidarla tanışan ve kimliğini dindar olarak tanımlayan bu kesimler kelimenin tam anlamıyla artık iktidar nimetleriyle buluşmuş oldular.

Can alıcı cümle şu:

“Aydınlarımızın önemli bir bölümü tıpkı Uhud savaşındaki okçular gibi mevzilerini terk edip ganimet peşine düşmüş durumdadırlar.”

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (145)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.