Deprem, siyaset, Ramazan-ı Şerif derken, kitapları ihmal ettik.
(Bu sene depremden başka bir şey konuşamayız zannediyorduk.
Çünkü lazımdı, büyük bir can güvenliği açığımız vardı.
İhmal edince elli bin, yüz bin insan bağıra bağıra öldü, enkaza, moloza karıştı gitti…
Olan ölene oluyor. Ölüleri kapattık yerin altına.
Nutuk dinleyemezler. Televizyon seyredemezler. Ekranlardaki trollerin cansiperane lafazanlıklarıyla uğraşamazlar. Oy da kullanamazlar.
Dirileri de soktuk çadırların altına. Büyük bir iştahla döndük siyasete.
Hak edilmemiş bir normalleşme. Hepimiz, idarecilerimizin ihmalinden dolayı memleketimize kesilen cezanın müteakip taksiti olmaya adayız. Her depremde gaflet tanrısına insan kurban etmek gibi vahşi, arkaik bir ritüel bu yaptığımız!)
Aslında okumayı ihmal etmedim, okuyorum. Fakat pazar günleri kitaplara dair yazmayı ihmal ettim.
Okumaktan dolayı memnun olduğum kitaplardan biri Emir Kaya’nın ‘Fıkıhtan Hukuka/Bir Doktrin Önerisi’ kitabı.
Bu kitabı okurken, birkaç kez ‘kimmiş bu Emir Kaya, nerede yetişmiş?’ diye bakma ihtiyacı hissettim.
Açık bir zihinle karşı karşıyaydım, kilitli bir kafayla değil.
Kilitli bir kafa sizi de kilit altında tutmak ister.
Kımıldama. Elini şuraya koy, ayağını şuraya, kafan şöyle dursun, sus.
Öyle babalar, öyle anneler, öyle öğretmenler, öyle vaizler, öyle siyasetçiler kısırlaştırmadı mı zihinlerimizi?
Tanımıyordum. Daha önce herhangi bir makalesini de okumamıştım. Ama fıkıh ve hukuk yazmış. En çok ilgi duyduğum alan.
Babam müftü olduğu için evimizde fıkıh kitabı çok. Ben de çocukluk yıllarımdan itibaren boyuma bakmadan okudum. Aklım erdiği kadar.
Şimdi, Doç. Dr. Emir Kaya’nın kitabına da başladım, hiç sıkılmadım, sonuna kadar okudum.
“Kitabın hikayesi Anadolu İlahiyat Akademisi tarafından 2016 Mart’ında düzenlenen ‘Ahlak ve Hukuk’ temalı Fıkıh Çalıştayı’na çeşni olsun diye birkaç hukukçu davet edilmemizle başlıyor.”
Çalıştay’da iki şey dikkatini çekiyor Emir Kaya’nın.
‘İlahiyatçılar arasındaki üst düzey özeleştirellik.’
Ben ilahiyatçıların durumundan çok ümitli değildim. Doç. Dr. Kaya’nın bu gözlemi eğer hala geçerliyse ve yeterince yaygınsa çok sevindirici.
(Anadolu İlahiyat Akademisini tebrik etmek lazım bu arada.
“Ciddi bir zihinsel emekle desteklenmiş bu denli cüret hukuk camiasında göremeyeceğimiz bir manzaraydı.”
(‘Özeleştirellik’ konusunda hukukçuların ilahiyatçılardan daha geri olması da ilginç değil mi?)
“Dikkatimi çeken ikinci nokta ise şu oldu: Çalıştaydaki cesur ilahiyatçılar özeleştiri yaparken uzak kaldıkları, haliyle tanımadıkları bazı akademik disiplinleri peşinen aklamış oluyorlardı.”
“Fıkıh karşısında modern hukukun baştan üstün, baştan bilimsel kabul edilmesi nedeniyle oturduğum yerde kıvranmaktan kendimi alamadım.”
Emir Kaya sonunda ‘fıkıh ile hukukun uzaklığına ve yakınlığına, kusur ve meziyetlerine ayrı ayrı ve birlikte adalete hizmet potansiyellerine ilişkin bir resim çizmeye’ ve bu resme istinaden bir gelecek tasarlamaya niyetleniyor.
Kaya’nın sunduğu çerçeve o kadar heyecanlı gelmiyor bana.
Bir tarafta modern hukuk, öte tarafta fıkıh. İkisinden bir şeyler alacaksın, ikisinin zaaflarını ayıklayacaksın, eksiğini tamamlayacaksın.
Sonunda geleneği (ya da fıkhı) inkâr etmeyen yeni bir hukuk inşa edeceksin.
Hayır öyle tak-çıkar şeklinde bir hukuk-fıkıh montajından bahsetmiyor Kaya.
Hele varmayı umduğu yer sonuçta sağlıklı bir yer.
Oraya varmanın mümkün olmasını ben de temenni ederim.
Fakat Kaya’nın gidiş yolu -varmak mümkün olsa bile- yapılacak ‘ameliyat’ın dikiş izlerinin var olmaya devam edeceğini düşündürüyor.
‘Bu taraf modern hukuk,’ ‘bu taraf fıkıh,’ ‘bu taraf tasavvuf,’ diye neredeyse gösterilebilecek şekilde.
Tamam, ‘fıkıh’ diye bir gelenek boylu boyunca uzanıyor tarihimizde. Etrafta kımıldanacak yer bırakmıyor.
İyi tarafları, gelişmiş, sağlam yönleri var. Zaafları da var.
Ama Kaya’nın da kitap boyunca zaman zaman önerdiği gibi, suyun kaynağını bulabilirsen, bugünün ve yarının insanına da hitap edebilecek bir hukuk anlayışına ulaşabilirsin.
Bu ulaştığın şey ‘fıkıh’ ya da ‘İslam hukuku’ olur.
Mürekkep olması gerekmiyor, yani kendiliğinden böyle olabilir.
Meramımı tam anlatamadan yerim bitti. Tam anlatamamamda orucun da etkisi olabilir. İftara kaldı yarım saat. Aslında iyi bile anlattım.
Haftaya noksanımı tamamlamaya çalışırım inşallah.