Endişeliydim, Barış Pınarı Harekatı sırasında başımıza bir çorap örüleceğinden.
Trump bir türlü konuşuyordu ‘öteki Amerika’ bir türlü.
Avrupa’da Macaristan hariç aleyhte beyanat vermeyen kalmamıştı.
Münbiç’te rejim birdenbire yeni bir zemin kazanmıştı, üstelik YPG’yle temas halinde.
Kobani de kapsam dışına çıkıyordu.
Trump’ın tweetleri berbat mı berbattı. Mektubu tweetlerinden daha berbat.
ABD Başkan yardımcısı Pence Ankara’ya gelmişti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la tokalaşırken suratından düşen bin parçaydı.
O saatlerde borsa düşüyor, döviz tırmanıyordu.
Demek ki piyasa da endişeliydi.
Derken...
Pence’le Erdoğan’ın görüşmesinden bir anlaşma çıktı.
ABD, 120 saat içinde YPG’nin 30 kilometre güneye çekilmesini sağlayacak, Barış Pınarı Harekatı bu süre içinde durdurulacaktı.
İyi bir şeydi bu.
En azından bu gün için endişeye mahal yoktu.
Borsa düzeldi, döviz geriledi.
Eğer herkes sözünde durursa Türkiye’nin istediği güvenli bölge biraz eksiğiyle de olsa oluşturulabilecekti.
Tabii ki bu sonuca ‘başarı’ dememiz gerekiyor.
Özellikle Türkiye açısından.
120 saatin çoğu gitti azı kaldı.
YPG yeteri kadar çekildi mi?
120 saat dolunca ABD’nin taahhüt ettiği yerlerden çekilebilecek mi?
Sahadaki hareketliliğe, tek tük provokatif saldırılara bakarsanız, YPG çekilirken gönülsüz.
Ama Türkiye kararlı. Dakikasında harekat kaldığı yerden devam eder diyor Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Bir kararlılık sonucu Türkiye’nin istediği noktaya yaklaştı ABD.
Aynı kararlılık Türkiye açısından en optimum sonucu sağlayabilir.
***
Türkiye ile Rusya’nın arasında sanki görüşmelerde telaffuz edilmeyen ama iki tarafça da mevcudiyeti bilinen ihtilaflar var.
Rusya rejimin arkasında.
Rejim de Rusya’nın avucunda.
Öyle ki rejim adına bize taahhütler veriyor.
Türkiye ise rejime karşı tavırlı.
Gönlünde Esed’siz bir Suriye çözümü yatıyor.
Ama bilerek söylemiyorum, öyle hissediyorum, Türkiye bu çözümü Rusya ve İran’la birlikte müzakereler yaptığı Astana görüşmelerinde ikide bir masaya sürmüyor.
Ay sonunda başlayacak Anayasa görüşmelerinin belki yıllarca sürecek bir müzakere maratonundan sonra Suriye’yi demokratik ve özgür seçimlere götüreceğini ve bu seçimde Esed’in kaybedeceğini varsayıyor.
Rejim ve Esed konusunda nihai bir tavır belirlemeyi veya tavrını ilan etmeyi o zamana ertelemiş görünüyor.
Oysa, özellikle Rusya’nın ve İran’ın müdahalesinden itibaren bütün işler rejimin lehine seyrediyor.
Türkiye tabii ki kendi güvenliği için bir mücadele veriyor.
Fakat, Suriye’nin toprak bütünlüğü konusundaki kuvvetli vurgusu, -ki bu vurgu gerekli ve doğrudur- kontrol altına alınan sahanın sonunda rejime iade edileceğinin taahhüdü anlamına geliyor.
İstikbaldeki, iç savaştan sonraki rejimin.
Ama istikbaldeki rejim bugünkü rejimin aynısı da olabilir.
Yarın yapılacak Erdoğan-Putin görüşmesinde bu ihtilaflı konu muhtemelen eskisinden daha açık bir şekilde masaya konulacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan rejim konusunda hassas.
Barış Pınarı harekatının ilk günlerinde yaptığı konuşmalar, başlangıçtaki hassasiyeti koruduğunu düşündürüyor.
Suriye halkının aklını peynirle yemediğini, Esed’i seçmeyeceğini söylüyor.
Ancak bütün bu hadiseler Türkiye’yi rejime tavır konusunda yeni ve sıkıntılı bir aşamaya getirebilir.
Türkiye açısından, şu anda Esed’i denkleme koymak da zor çıkarmak da.
Ama her şey bizim elimizde değil.
***
Barış Pınarı harekatı sırasında ABD’yle ve Trump’la inişli-çıkışlı bir ilişkimiz oldu.
Sonu en azından şimdilik olumlu.
Türkiye, iki kuvvet arasında hassas ve zorlu bir politika takip ediyor.
ABD’yle ilişkilerde pozitif bir gelişme olunca Rusya’yla ilişkilerde de bir tesviye gerekebilir.
Yarınki görüşme bu açıdan da önemli.