Galiba pandemiyi atlattık. Neydi pandemi?
Kelimelerin içine doğru bakmayı seviyorum. Daha çok nüfuz edince kafam rahat ediyor.
Pan, bildiğimiz pan. Pan-İslamizm, Pan-Türkizm kelimelerindeki pan.
Tüm, anlamına geliyor.
Demi, ‘demos’un bir şekli. Bildiğimiz, ‘demokrasi’deki demos. Yani halk, insanlar.
Birkaç lügate baktım. (Mesela Nişanyan.) Eski Yunan’da adı pandemos.
Tıp ilmin ‘bütün halk’ı salgın hastalıkla ilgilendirmiş. Böylece ‘pandemi’ bütün dünyaya yayılan, bütün insanlığı etkileyen salgın hastalık anlamını kazanmış.
İyi çalıştı hekimlerimiz. Sağlık sistemimiz bocalamadı. Yoğun bakım ünitelerimiziz tam dolmadan, hastalarımız sokaklara taşmadan baş ettik hastalıkla.
Sokağa çıkma yasaklarının, 18 yaşından küçüklerle ve 65 yaşından kaçaklarla ilgili kısıtlamaların faydasını gördük.
Kısıtlamaları biraz daha devam ettirsek iyi mi olurdu?
Belki iyi olurdu.
Ama hayatın da bir taraftan devam etmesi gerekiyordu. Ekonomi diye bir şey vardı, fabrikaların, dükkanların, kahvelerin, lokantaların çalışması gerekiyordu, yoksa sağlığı düzeltelim derken ekonomiyi kaybedebilirdik. Bir yerden başlamalıydık normalleşmeye, başladık.
Hızlı başladık.
Eğer Covid 19’un yayılma kabiliyetiyle ilgili hastalığın ortaya çıktığı, Şubat, Mart aylarındaki bilgilerimiz doğruysa...
Yani bir kişi hastalığı 60 kişiye kadar bulaştırabiliyorsa.
Umreden veya Avrupa’dan gelen üç beş kişi hasta sayımızı birkaç günde yüzlere, binlere çıkarabiliyorsa, bunlar gerçekse...
Korona virüsü henüz bizim lehimize bir mutasyona uğramadıysa, yani bizi öldürme kabiliyeti azalmadıysa...
Biz normale biraz erken ve biraz da fazla döndük.
Çarşı-pazarımız, lokantalarımız, marketlerimiz, pazarlarımız erken doldu.
Sosyal mesafeye riayet nispetimizi erken düşürdük.
TV programlarında bile, program sunucularıyla konuklar burun buruna.
Maske kullanımı azaldı, maskeler, kiminin çenesinde, kiminin tek kulağından aşağı sallanıyor.
Şehirden şehire rahat gidiyoruz.
Bilmiyoruz, belki de İstanbul bütün şehirlerimize hastalık ihraç ediyor.
Siyasetin de dibini bulduk.
Vatan, Millet, Sakarya, tam gaz gidiyoruz.
Bilim kurulu sanki biraz arka plana düştü. Sanki konuşup konuşup dağılıyorlar, öyle değildir eminim, fakat öyle bir izlenim oluştu.
Mesela kısıtlamaların kaldırılması bilim kurulunun mu tavsiyesi yoksa siyasetin mi tercihi tam anlaşılamadı.
Hele son sokağa çıkma kısıtlamasının kaldırılmasını Cumhurbaşkanı Erdoğan bizzat üstlendi.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın akşam twitleri, basın toplantıları en önemli gündem maddesiydi.
Bence hala öyle.
Fakat toplum artık eskisi kadar o açıklamalara odaklı değil sanki. Siyasi kararlara daha çok dikkat kesiliyor, ‘iş siyasette bitiyor’ kanaati sanki daha güçlü.
Covid’den dolayı can kaybı sayımız 20’nin altına indi.
Bu 20’nin altı, belli ki kısıtlamaların devam ettiği günlerin bir hasılası.
Kısıtlamalardan sıyrılıp sokaklara iş yerlerine doluştuğumuz günlerle ilgili veriler henüz ortaya çıkmadı.
Sanki korona virüsünü deniyoruz, dur bakalım, bizim gevşediğimizi anlayacak mı, anlamayacak mı?
Halbuki biliyorduk, virüs çok akıllı, çok sinsi, çok uyanık.
Yoksa virüsün aklı mı mutasyona uğradı?
Ya da bizim aklımız...
Eğer öyleyse, kelimenin etimolojisiyle uyumlu bir şekilde, tıbben değilse bile sosyolojik olarak ‘tüm halk’ımızı ve idarecilerimizi kapsayan bir başka ‘pan-demi’yle karşı karşıya olduğumuz söylenebilir mi?
Ne demek istiyorum?
Şu anda doğru yaptığımızdan şüpheliyim, inşallah ipin ucunu erken koyuvermemişizdir demek istiyorum.