Hukuk ne durumda?
Türkiye hukuk devletidir. Çadır devleti değildir. Her fırsatta söylüyoruz bunu.
Teorik olarak okullarda da kör topal tedris ediliyor. Ama uygulamada nalıncı keseri gibi, kendine yontuyor.
Ayrıca, siyasetin elinde maymuncuk gibi her kapıyı açmakta kullanılıyor.
Adalet?
Hz. Ömer’in Mehmet Akif’ten menkul “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu/Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu” mısralarını hemen hemen bütün siyasetçilerimiz ezbere bilir.
En iyi adalet nutuklarını bizim siyasetçiler atar.
Dinleyince zannedersiniz ki bugün yarın memleket güllük gülistanlık olacak.
Fakat bütün kurtlar, kıstırdıkları yerde koyunu parçalıyor.
Ankara’da abilerin varsa seni ipten bile alabiliyorlar.
Adalet abilerimizin emrinde.
Abiler birisini gözüne kestirirse sittin sene hapisten çıkarmıyorlar.
Ama abin seni seviyorsa sana bir adalet yapıyorlar, bir mahkeme tertip ediyorlar, şaşarsın.
Mahkeme neredeyse maktule ceza verecek!
Yolsuzluk?
Değişti biraz. Artık yolsuzluğa yolsuzluk demiyoruz. Para kazanmak diyoruz. Hatta kul hakkı gözüyle bakıyoruz.
Yani, ihaleleri, alımları, satımları imzalayan, imzalanırken yanında duran kulların hakkı.
Öyle yolsuzluk mekanizmaları keşfettik ki bütün dünya bize hayran.
Bak biri şöyle:
İşi yüz liraya sana ihale ediyoruz. Sen elli liraya bir taşerona, taşeron 25 liraya alt yükleniciye, alt yüklenici 15 liraya en alt yükleniciye.
Sonunda iş baştan savma, kalitesiz yapılıyor ama onlar da haklı 15 liraya anca o kadar olur.
Yolsuzluğu yapma imkânı bulup da yapmayan var mı?
Görürseniz haber verin gidip ellerini öpeyim.
Eğitim?
Eğitim diye neye deniliyordu unuttuk.
Müfredatı ara sıra kurcalıyoruz. Fakat gün geçtikçe okullardan çıkanların kalitesi düşüyor.
Plan program kaldırıldı. Ortalık üniversite mezunu müdür ve genel müdür adayından geçilmiyor. Ama sanayide usta yok.
Evler, sokaklar, vasıfsız, genç ve onurlu, burunlarından kıl aldırmayan Oblomovlarla dolu.
Bir kısmı da müdür, genel müdür olarak atanıyor. Mutlular. Ama işler yürümüyor.
Şu dünya işlerinden herhangi birinden anlayan, hiç olmazsa çivi çakmasını bilen bir eleman yetiştiremiyoruz.
Üniversitelere kendi dostlarımızı rektör olarak atamak için rektör olma şartlarını atayacağımız hocanın tipine göre değiştiriyoruz. Rektör kardeşimizi atadıktan sonra kanunu eski haline getiriyoruz. Bunu da biz icat ettik. Böyle icatlara inovasyon diyoruz.
Ekonomi?
Biz ekonomist bir milletiz.
Deneme yanılma yoluyla doğruyu bulmaya çalışıyoruz.
Ama iyi yanılıyoruz.
Bir ara bir yanıldık, iyi kötü yolunda giden bir ekonomiye feleğini şaşırttık.
Bir Çin modeli icat ettik, bütün dünya parmak ısırdı. Sonra biz kendi parmağımızı ısırmaya başladık.
Nihayet, bizim gözlerimiz çekik olmadığı için Çin modelinin bize uymayacağına karar verdik.
Şimdi fiyatlar geometrik bir şekilde katlanıyor. Bakkal bir sakızdan 100 lira istese şaşıracak halimiz kalmadı. Bunun sebebini anlayamadık. Pandemiden dedik insanlar inanmadı. Avrupa Amerika bizi çekemiyor, bize çelme takıyorlar dedik birkaç kişi inandı. Bize inananları seviyoruz.
Fakat o inananlar da son zamanlarda şüpheye düştü. Vaatlerimizle, iddialı laflarımızla, palavralarımızla artık onlar da dalga geçiyorlar.
Bizim kendi kendimize çelme taktığımızı söyleyen oluyor tek tük. Hiç inandırıcı değil. Manyak mıyız biz, kendimize çelme takar mıyız?
Sağlık?
Başlangıçta iyi gidiyordu. Sonra aksamaya başladı. Hala başarılı taraflarımız var.
Derken kamu özel iş birliğiyle hastaneler inşa etme hevesine kapıldık. Müteahhidi mutlu ettik. Müteahhidi mutlu ederken birazcık kendimiz de mutlu olduk. Kazan kazan. Fakat sağlık bütçesinin büyük kısmı yüklenicilere gitmeye başladı.
Galiba sağlık bakanımız yaptığımızın yanlış olduğunu düşünüyor. Görevden affedilirken bunu ima etti.
Yani genel görünümümüz bozuk. Her taraf laçka.
Böyle yapmak zorunda mıydılar? Birisi mi onları zorladı? Dış güçler, yan güçler falan?
Hayır abi, hepsini iç güç yaptı.
En büyük güç, iç güç!
Böyle yapmak zorunda değildiler. Göz göre göre yaptılar.
Adalet vaad ediyorlardı, dediklerini tutsaydılar iyi olacaktı. Tutmadılar. Hem millet için hem kendileri için kötü oldu.