Kitaplarla alışverişim devam ediyor. Bugünlerde ilahiyatçılarla haşır neşirim.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün ‘Geleneksel İslam’ın Kritiği’ (Kırmızı Kedi) evdeki sehpanın üzerinde açık. Ali Köse’nin ‘Dinin Geleceği’ (Nobel) kitabı da gazetedeki masamda.
Üstad Sezai Karakoç’un ‘Hatıralar’ını da bitirmek üzereyim.
İbn Sina’nın Kanun fi’t-Tıbb’ının Tokadi Mustafa Efendi tarafından yapılmış tercümesini (Yazma Eserler) aldım. Eski ve ihtisas gerektiren bir dili vardı. Zaten iyi bilmediğim bir alan. Okurken yoruyordu. Bıraktım.
Bir hekim (Prof. Dr. Ömer Anlar) tarafından yapılmış çevirisini buldum (Eski Yeni.) Ömer Hoca da kitabın eskiliğini neredeyse tamamen ortadan kaldırmış, el-Kanun’u modern bir tıp kitabına benzetmiş.
Muhtemelen bu sütunda bu kitaplar için birer fasıl geçeriz.
Fakat bugün kitaplardan çıkayım dedim.
Birkaç gündür ekmekle ilgileniyorum.
Ekmekle, hepimiz, her zaman ilgiliyiz, daha dün Merkez Efendi’deki Tarihi Fırın’a uğradım mesela, güzel restore etmişler, nefis ekmekler, kurabiyeler, poğaçalar ve simitler yapıyorlar. İstanbul’da güzel ekmek yapan böyle birkaç fırının müdavimi oldum.
Fakat şu anda sözünü ettiğim ilgi memleketin ekmek meselesini yazmaya dair bir ilgi.
Biz, dünyada, açık ara en çok ekmek yiyen milletiz.
Çok ekmek yemek kafa sağlığımıza da zarar veriyorsa, yanmışız!
World of Statistics’in yaptığı araştırmaya göre listenin dibinde biz varız.
Adamlar, ekmeği çok yemek kötü bir gösterge olduğu için en çok ekmek yiyeni en dibe koymuşlar. Aynı listeyi çoktan aza doğru sıralayanlar da var. Tabii ki orada en üstteyiz.
Kişi başı senede 199,6 kilo ekmek yiyormuşuz. 199,6’yı 365’e bölünce 545 gram çıkıyor. İstanbul’da ekmekler 200 gram. Demek ki her birimiz günde 2,5 kilodan fazla ekmek yiyoruz.
Gerçekten çok yiyormuşuz!
İkinci Sırbistan 135, üçüncü Bulgaristan 131 kilo ekmek yiyor. Demek zamanında onları da ekmek yemeye alıştırmışız.
Almanlar harika ekmek yapıyorlar. Ama fazla yemiyorlar. Yılda 57 kilo. Brezilya, Nijerya ve Hindistan hiç yemiyor sayılır. 2 kilonun biraz üstünde veya altında.
Onlar kendi başlarının çaresine bakarlar. Bizim durumumuz kötü.
Obezite listelerinin de tepesindeyiz. Her birimizin kucağında koca bir göbek. Utanmamız da yok!
Üstelik dünyadaki ekmeklerin hemen hemen en kötüsünü yiyoruz.
Rafine undan, yani vitaminsiz, mineralsiz, bol glutenli ve suni mayalı.
Şeker hastası olmanın en kestirme yolu.
Aslında bunun bir milli mesele olması lazım.
Biraz ekmeği azaltsak, biraz sağlıklı ekmek yesek kucağımızda onar kilo göbekle gezmekten kurtuluruz.
Memlekette şeker hastalığı da azalır.
Eskiden her yöremizin kendine mahsus bir ekmeği vardı. O ekmeklerin hepsi de hem sağlıklı hem lezzetliydi.
(Yazıya oturmadan önce Kitabevi Yayınları’nın çıkardığı Ekmek Kitabı’nı (Emine Gürsoy Naskali) bir iki saat mütalaa ettim. İçinde birçok yöresel ekmek tarifi var. Ayrıca ekmeğin tarihiyle ilgili de tafsilatlı bilgiler…)
Esmer ekmekler. Kepeği, ruşeymi içinde, tam tekmil.
Öyle de güzel rayihası var. Bir hissetseniz kırk yıl geçse unutmazsınız.
Kandıra civarında manavlar haftada, on beş günde bir ekmek yaparlardı. Kapkara, sert ama lezzetli bir ekmek.
Hatta Karadeniz’den yöreye göçenler “Öyle sert ki başına düşse başın yarılır” diye takılırlardı.
İvrindi’de mukim okul arkadaşım Raif Ayvazoğlu’na bir ara sordum.
“Sana köyden kara, sert bir ekmek geliyordu. O ekmekten hala var mı?”
Var dedi. İki tane sipariş ettim.
Gönderdi. Baktım, rafine undan yapmışlar. Beyaz, lezzetsiz.
Bizi ‘çarşı ekmeği’ bozdu.
Ne kadar meraklıydık çarşı ekmeğine?
Ev halkından çarşıya giden olursa getirir. Ayda yılda bir. Evde kapış kapış.
Yumuşak ve beyaz. Pamuk gibi.
Ama ne kadar beyazsa o kadar zehirli.
Şimdi köy ekmeğini de şehirde yapıyorlar. Fırınlarda, bakkallarda ‘ekşi mayalı tam buğday ekmeği’ diye satıyorlar.
Bazısı gerçek, bazısı rafine unun içine ilave edilmiş esmer undan mamul.
Köylerde ekmek yapmıyor kimse. Arabayla nevale satan seyyar esnaf sabahları köylülerin kapısına poşetle çarşı ekmeği asıyor!
Siyasiler yeni anayasa yaparken ekmek işini gündemlerine alırlar mı bilmiyorum.
Fakat Türkiye Yüzyılı’na hazır girmişken ekmek meselesini de çözseler fena olmaz.