Dram’ kelimesi halk arasında ‘acıklı’ anlamına gelir.
Buradaki ‘dramatik’ öyle değil.
Lügatteki tanımında “Üzüntülü olayları bazen güldürücü yönlerini de katarak konu alan sahne oyunu” gibi bir ifade yer alıyor.
Bir hikayesi var istifanın.
Birinci ağızdan dinlemedim hiç birini.
Ama anlatılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Naci Ağbal’ı Bakan’ın yani Berat Albayrak’ın bilgisi olmaksızın atamış.
Olabilir mi bu?
Belki haberdar etmiştir ama atama Albayrak’la istişarenin sonucu olarak gerçekleşmemiştir.
Ayrıca, ekonominin durumu hakkında Berat Albayrak’ın gıyabında bazı ekonomistlerden bilgi almış.
Hatta görüştüğü ekonomistlerden birine güya Merkez Bankası’ndaki döviz rezervlerinin gerçekten eskiye düşüp düşmediğini sormuş.
Cumhurbaşkanı’nın bu bilgiye sahip olmaması bana inandırıcı gelmiyor.
Mamafih, bunlar gerçekse, bir bakanın istifası için yeterli sebep.
Fakat, resmi bir istifa yazısı yerine neden instagram’da paylaşılan bir mektup?
Acaba bir deneme mi?
Belki geri çağrılır, ‘yanlış anlamışsın, durum yorumladığın gibi değil, görevinin başına dön’ denir diye mi instagramı tercih etti?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifasından sonra olmuştu böyle bir geri çağırma vakası.
Mektup ortaya çıktığında gazetelerin, tv kanallarının, haber sitelerinin -bir kaçı hariç- hep birlikte kafalarını kuma gömmeleri manidar değil mi?
Bir haber bu. Hem de önemli bir haber.
Ve medya yönetimleri haberin altında kalıyor.
Mesleki yetersizlik.
Bir yolunu bulur, haberi verirsin. İşine gelmiyorsa, -bu kötüdür ama hiç vermemek kadar kötü değildir- zülf-i yâre en az hasar yapacak şekle sokar verirsin.
Veremiyorsan niye gazeteyim diye, gazeteciyim diye ortalıkta dolaşıyorsun?
Bu muydu yeni medya düzeni?
İstifanın, Trump’ın ABD’de seçimi kaybetmesiyle bağlantılı olduğu görüşü, Kushner’in akıbetiyle paralellik yakıştırmaları sosyal medyada epeyce dolaştı. Bunu da her halde ‘drama’nın renkli tarafına dahil etmemiz gerekiyor.
Hadisenin arka planında faiz-enflasyon-döviz ilişkisiyle ilgili nazariyenin olduğunu söylemek mümkün.
En azından kısmen mümkün.
Bilindiği gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan faizlerin yükselmesinden hoşlanmıyor.
Faiz yükselince enflasyonun da yükseleceği görüşünde.
Faiz yükseltmenin, enflasyonla ve döviz fiyatlarının artışıyla mücadele aracı olarak kullanılmasına sıcak bakmıyor.
Bu konuda ekonomistlerin kahir ekseriyetinden farklı düşünüyor.
Berat Albayrak, Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini yürüttüğü sırada bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’la hemfikir miydi?
Emin değilim.
Kulislerde, son para kurulu toplantısı öncesinde Merkez Bankası yönetimi ve bakanlığın faizlerin arttırılması konusunda mutabık oldukları konuşuluyor.
Buna rağmen, kurul öncesinde Külliye’de yapılan ve Merkez Bankası Başkanı’nın davetli olmadığı bir toplantıda, faizin sabit kalmasının empoze edildiği ileri sürülüyor.
Bu, çok açığa çıkmasa da, faizin bir piyasa kontrol aracı olarak kullanılması konusunda bir ihtilafa işaret ediyor.
Şimdi mesele şu.
Merkez Bankası Başkanlığına getirilen Naci Ağbal ve yeni Maliye Bakanı Lütfi Elvan bu ihtilafın hangi tarafında yer alıyorlar?
Bundan sonraki Para Kurulu toplantılarında Merkez Bankası faizleri arttıracak mı yoksa sabit mi tutacak?
Ekonominin şu zor günlerinde ve tanık olduğumuz şu yönetsel gel-gitlerin arasında piyasa gereklerine uygun bir mutabakat sağlandı mı?
Ekonominin ihtiyaç duyduğu gerçekçi adımlar atılacak mı yoksa yine herkes birbirini mi idare edecek?
(Bu arada, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan’a da, Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’a da başarı dilememiz gerekiyor. Onların başarılı olması memleketimizin faydasına.)