1977 seçimlerinde ben tipik bir ‘Selametçi’yim. Balıkesir’deyiz. Partinin propaganda çalışmalarına katılıyorum. Köylere gidiyorum, mitinglere gidiyorum.
Evde herkesin, -herkes dediysem, zaten Annemle Babam var, geri kalanımızın yaşı yetmiyor- Milli Selamet’e oy vermesini temenni ediyorum.
(Bizim evde baskı olmaz. Babamın evinde de benim evimde de. Hala öyleyiz.)
Rahmetli Annem, ‘Oğlumun partisi’ diyerek oyunu MSP’ye verdi diye aklımda kalmış.
Babamın gerekçesi vardı.
Doğu Türkistan davasının öncülerinden İsa Yusuf Alptekin, Ferruh Bozbeyli’nin Demokrat Parti’sinden 1. Sıradan milletvekili adayı gösterilmişti.
“Ben İsa Yusuf Alptekin için Demokrat Parti’ye oy vereceğim” demişti babam. Bu tercihi o zamanki aklımla anlamlı bulmuştum. (Şimdi de anlamlı buluyorum.)
O zamanlardan beri gündemimin birince sırasında olmasa da Doğu Türkistan diye bir meselem, Doğu Türkistan davasına yönelik bir muhabbetim olmuştur.
(Aynı şeyi, hatta biraz daha fazlasını Kırım davası hakkında da söyleyebilirim. 60’lı, 70’li yıllarda Kırım Türkleri’nin lideri Mustafa Cemiloğlu ile ilgili haberler Türk basınında yer alıyordu.
Cemiloğlu ikide bir tutuklanıp hapse atılıyordu. Türkiye’de küçük de olsa bir ‘Sovyet zulmü,’ ‘Kırım Türkleri’ gündemi oluşuyordu.)
80’lerin başlarında ,1981 veya 82 olmalı- babam beni hacca götürdü.
Orada, gruplar halinde Doğu Türkistanlı hacılar görüyordum.
Yanlarına yaklaşıyordum, selam veriyordum, hatır soruyordum.
Demek ki iyice tembihlenmişler. Hiç biri, hiçbir şekilde benimle konuşmuyordu.
Bu benim açımdan Doğu Türkistan’daki baskıların bir alametiydi.
***
O sene Mekke ve Medine sokaklarında alışveriş yaparken... Zemzem fincanları almak istemiştim- satıcılara diyordum ki, “Keşmir sebebiyle Hint malı almak istemiyorum. Doğu Türkistan yüzünden de Çin malı almak istemiyorum. Bana Çin ve Hint malı olmayan bir Zemzem takımı bulabilir misiniz?”
Araya araya, Pakistan’da mamul bir Zemzem Takımı bulabilmiştim.
Doğu Perinçek, bilirsiniz, şu anda Türkiye’nin en kıdemli aktif siyasetçisidir.
Mücadelesi, enerjisi, saygı uyandırır.
Siyaseti, ağırlıklı olarak, anti-emperyalisttir.
(Yine de, 28 Şubat döneminde taraftarlarını Belediyenin Darülaceze’nin duvarlarına astığı dev Sultan Abdülhamit posterine domatesle, yumurtayla saldırttığını hatırladığımı söylemeliyim.)
Her türlü anti-emperyalist söylem bulunurdu Perinçek’te. Fakat, Çin’e dokundurtmazdı.
Bu da Doğu Türkistan davasıyla ilgili olarak zihnimde yer eden bir şeydi.
(Gördüğüm kadarıyla şimdi de aynı hassasiyeti muhafaza ediyor.)
Bir tarihi var Doğu Türkistan’ın, bir coğrafyası var.
Cumhurbaşkanlığı forsunda bayrakları ya da alametleri yer alan 16 Türk devletinden birisi Uygur Devleti’dir. Yeri de Doğu Türkistan’dır.
Yine Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda alameti bulunan Karahanlılar Devleti (8. 9. Yüzyıl) bu coğrafyadadır.
Daha sonra da Doğu Türkistan birkaç defa bağımsız olmuş, (1933’te, 1944’te) sonra bağımsızlığını kaybetmiş.
Mao devrinden beri Doğu Türkistan, Komünist Çin’in bir parçası.
Türklerle ilgili çoğu efsanenin, hikayenin, tarihi hadisenin başlangıcında adı geçen Tanrı Dağları, Altay Dağları buralardadır. Tarım nehri, Turfan havzası buradadır. (Türkçedeki tarım, turfanda ve uygar kelimelerinin menşei de Doğu Türkistan’dır.)
Kaşgar, Hotan, Yarkent, Urumçi buradadır.
***
Türk dilinin en eski eserlerinden Divan-ı Lugat’ü’t Türk’ün müellifi, adı üstünde Kaşgarlı Mahmut’tur.
Doğu Türkistan’ın yerli ahalisi Müslümandır ve Türktür.
Demek ki bizi alakadar edecek çok şey var bu ülkede.
Demek ki orada olan bitenlere karşı lakayt kalmamamız normal.
Şu anda Çin, nüfusuyla, akıllara durgunluk verecek sanayii ve ticaretiyle, ekonomik büyüklüğüyle, çok güçlü bir ülke.
Belki de gelecekte dünya ekonomisinin merkezi haline gelir.
Kimse yan bakamıyor Çin’e.
Trump ara sıra yan baksa da sonra yumuşuyor.
Türkiye’yle de arası iyi sayılır. Ya da Türkiye’nin Çin’le arası iyi. Ne taraftan bakıyorsanız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan orada büyük alaka görüyor. İtibar görüyor.
Bizim de ülke olarak dünyada düşmandan çok dosta ihtiyacımız var.
Öyleyse, Doğu Türkistan’ı aklımızdan çıkarmamız mı lazım?
Orada bizi ilgilendirecek hadiseler oluyorsa, baskı, zulüm, neyse... görmezden gelmemiz mi gerekiyor?
Ben bu fikirde değilim.
Devletler, böyle meselelere ölçülü bakabilir, diplomatik bakabilir.
Bölgeyle ilgili sorunları konuşurken kullanacağı dile özen gösterir.
Orası resmi olarak ‘Sincan Uygur Özerk Bölgesi’dir. Devletin baz alacağı resmi zemin budur.
Fakat bu bakış sivilleri bağlamaz.
Siviller Doğu Türkistan da der, zulüm de der.