Dini kullanınca dinden çıkarsın.’ Bu cümle kafamın içinde dönüp duruyor.
Dinden nasıl çıkarsın? ‘Dinden çıkmak’ dinin temel ilkelerinden birini inkar etmek veya inkar anlamına gelebilecek bir davranışta bulunmak anlamına geliyor.
Bir niyeti gerektiriyor. Bir iradeyi, bir kastı, bir ısrarı gerektiriyor.
Ne olur dinden çıkınca? Başka bir dine girmiş olursun. Veya dinsiz olursun.
Dini tabirle, ‘kafir’ olursun.
Benim burada kullandığım ‘dinden çıkmak’ ifadesi, bu anlamda bir ‘dinden çıkmak’ değil.
İnsanları dinden çıkarmak veya dine dahil etmek büyük cürettir, beni aşar.
Peki nasıl bir ‘dinden çıkmak?’ Anlatmaya çalışayım.
‘Mü’min’i, ‘iman’ dediğimiz dairenin içinde tasavvur edelim. Zaten öyledir.
İçinde bulunduğu daireyi ‘kullandığı’ zaman, artık o daire ile ilişkisi nitelik değiştirmiş demektir.
Bu dediğim durumun kelam kitaplarında çeşitli izahları bulunabilir.
Fakat ben şu anda hususi olarak bir kitaba müracaat etmedim. Kafamın içindeki ses böyle konuşuyor.
Buradaki ‘dinden çıkma’ durumunu izah için ilm-i kelam’a müracaat etmesek de olur.
Dilin yapısı yeterli. Yani gramer, dilbilgisi...
Dini ‘kullanmaya’ başladığın zaman, onu ‘kullanma’ fiilinin nesnesi yaparsın.
İlişkin nitelik değiştirir. Kullanan-kullanılan ilişkisine dönüşür.
Burada sözünü ettiğim ‘durum’ muhtemelen hepimizi ilgilendirir.
Günlük işlerimizde bile böyle ‘durum’larla karşılaşabiliriz.
Ticarette, siyasette, basit veya karmaşık insan ilişkilerinde...
Artık herkes, dinle ilişkisinin muhasebesini kendisi yapsın.
Bugün, ‘dini kullanma’ olgusunun aklıma düşmesi, günlük ilişkilerle irtibatlı değil.
Fetö’yle irtibatlı.
‘Dini kullanmak’ bazen basit, masum bile sayılabilecek, cahilane davranışlarda tezahür edebiliyor.
Bazen de karmaşık, hem dini, hem sosyal açıdan tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor.
Fetö’nün yapıp ettikleri ‘dini kullanma’ olgusuyla ilgili fahiş bir örnek.
Örgütün nihai maksadını iki sene önce 15 Temmuz’da gördük.
Birtakım uluslararası yapıların maşası olarak, koca bir ülkeyi, Türkiye’yi ele geçirmeye teşebbüs ettiler.
Başarabilselerdi, hepimizi ecnebi bir kuvvetin ‘hizmet’ine arz edeceklerdi.
Kendilerini himaye eden kuvvetlerin namı hesabına, varlıklarının bütün aşamalarında dini kullandılar.
Milletin, yoksul insanların çocuklarını devşirmek için kullandılar.
Kötü maksatlarına maddi kaynak temin etmek için sadaka, fitre, zekat, kurban, infak, ne varsa, bütün dini müesseseleri istismar ettiler.
Devşirdikleri çocuklara, dinde kaynağı ve mantığı bulunmayan fiilleri, cürümleri irtikap ettirmek için kullandılar.
Gazete satmak için bile kullandılar.
İzahı zor durumlarda, Peygamberimizi devreye soktular.
Bir ‘rüya’ fabrikası, Peygamberimizden dinen izahı ve kabulü mümkün olmayan ‘talimat’ların alındığı rüyalar üretiyordu.
Peygamberimize, “Twitleri ikiye katlayın” bile dedirttiler.
Bu, tuhaf bir mekanizma.
Elinizde böyle bir ‘mekanizma’ varsa, dini istediğiniz şekle sokarsınız.
‘Böyle bir mekanizmanın dinde mevcut olmadığını söylemeye bile lüzum yok’ diyemeyeceğim.
Aldığımız ibret, bunu söylemek, sürekli hatırlamak ve hatırlamak gerektiğini ispat ediyor.
İnsan, eşref-i mahlukattır.
Fiillerinden mesuldür.
Allah ile kul arasında dini kafasına göre değiştiren bir mekanizma ihdas edilemez.
Fetö örgütünün dini kullanma şekillerine dair başka misaller de yazılmış çizilmiştir.
Tekrar tadat edip lafı uzatmaya lüzum yok.
En son, tanklarla, uçaklarla, tüfeklerle masum, savunmasız insanları öldürmekte kullandılar.
Başından sonuna kadar, kötü bir maceraydı Fetö macerası.
Hatıralarımızı kirlettiler.
Evet, tersine çevirdik 15 Temmuz’u.
Belayı atlattık.
Bu bir zaferdir.
Fakat, mazimize, deterjanla yıkayarak çıkaramayacağımız berbat bir leke bulaştı.
Bütün bu ‘maceradan’ çıkarmamız gereken ‘ders’lerden hiç olmazsa biri, ‘dini kullanma’ eylemlerine karşı duyarlı olmaktır.