Devlet Bahçeli, Alparslan Türkeş’in vefatının ardından, bir dizi parti içi siyasi tartışmanın ve tabii ki demokratik süreçlerin sonunda geldi MHP’nin başına.
20 sene geçmiş. Devlet Bey bu 20 senede çok az siyasetçiye nasip olacak dolu dolu bir biyografi hasıl etmiş.
Siyasette rol aldığı günlerden beri, yaptığı hassas dokunuşlarla siyaseti şekillendiriyor.
Sanki ‘devlet’in nabzını tutuyor, bir bakıma devleti ‘okuyor.’ Kritik zamanlarda adımlarını bu ‘okuma’ya uygun bir şekilde atıyor.
28 Şubat sonrası yapılan seçimlerde hükümetin nasıl teşekkül edeceği tartışılırken “Fazilet dinlensin” demişti, hatırlarsınız.
Görmüştü o gün, ‘devlet’ Fazilet Partisi’ni iktidarın içinde, kenarında, civarında istemiyor.
Ve devletin nabzına göre davranmış, bir sol partinin, DSP’nin öncülüğünde bir hükümete ortak olmuştu.
Devlet Bahçeli’nin attığı adımlar mutlaka kendi lehine netice vermiyor.
Bazen -Anasol-M hükümetinde koalisyon ortağıyken erken seçim kararı alması gibi- ileride kendi aleyhine olacak adımlar da atabiliyor.
Öyle zannediyorum, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle sonuçlanan Genel Kurul’a katılması, böylece 367 garabetinin aşılmasını sağlaması da, Bahçeli’nin o günlerde, devleti okuyuşuyla alakalıydı.
O gün, yani 2011 seçimlerinin ardından, herhalde 28 Şubat’ın artık bittiğine, 28 Şubatçı koroya katılmanın artık bir anlamı olmadığına kanaat getirmişti.
AK Parti’nin aldığı yüzde 49 küsur oy bu kararında etkili olmuştur.
Evet, devleti ‘okuyor.’
Fakat, okuyuşunda her zaman isabet ettiremeyebiliyor.
17-25 Aralık’ta isabet ettirememişti mesela.
Bir müddet 17-25 Aralık’ın ritmine uydu.
Ne zamana kadar?
1 Kasım seçimlerine kadar.
1 Kasım’dan sonra Devlet Bey’in siyasete bakışı değişti.
Dikkat ederseniz, 1 Kasım’da da (2011’de olduğu gibi) AK Parti yüzde 49’un üzerinde oy aldı.
Yani, bu ‘devlet’ okumaları, bazen milleti okumakla aynı anlama gelebiliyor.
MHP lideri Bahçeli’nin 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP’nin aday göstermeyeceğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyeceğini açıklaması da, bu ‘devlet okumaları’nın bir neticesi.
28 Şubat’ta nasıl okuduysa şimdi de öyle...
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi geldi. Sistemin zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan var. Ve devlet, artık böyle yürüyecek.
‘Okuma’nın özeti bu.
Bahçeli’nin destek açıklamasında herhangi bir ‘kayıt’ veya ‘şart’ bulunmuyor.
Elbette, sadece fiili değil, ‘moral’ değeri de var bu desteğin.
Büyük alkış aldı AK Parti’den. Büyük sempati topladı.
Peki, bu destek, karşılıksız mı kalacak?
Devlet Bahçeli’nin bir ‘hesap’ içinde olması gerekmiyor.
Olmaması da gerekmiyor.
Hadiselerin seyrinden MHP lehine bazı ‘verim’lerin hasıl olması beklenebilir.
Bir formül bulunup, MHP’nin, milletvekili seçimlerine AK Parti’yle birlikte katılması akla ilk gelen ‘verim’lerden biri.
Böylece, MHP, Meclis’e girmeyi ve makul miktarda sandalye kazanmayı garanti edebilir.
MHP’nin ‘oy pastası’ndan iyi bir parça kopardığı rivayet edilen Meral Akşener’le aynı terazide tartılma külfeti de bu şekilde ortadan kalkmış olur.
Bir ‘Cumhurbaşkanı Yardımcılığı’ gündeme gelir mi?
Veya kabinede ortaklık?
2019’dan sonra oluşacak Meclis aritmetiğinde bir AK Parti-MHP dayanışması olur mu?
Bunları tartışmak için çok erken.
Fakat zemin şu anda bu suallere ‘müspet’ sinyaller gönderiyor.
Karşıdan bakınca görünen bu.
2019 Kasım’ına daha çok var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyaset okumaları, şimdiye kadar tanıdığımız bütün siyasetçilerinkinden daha derin, daha hassastır.
Gidişatın nasıl şekilleneceğini Erdoğan’ın okumaları belirleyecek.
Bu ‘okumalar’a MHP ile yakınlaşmanın ‘Kürt oyları’nı nasıl etkileyeceğine dair analizler dahildir.
Düşünüyorum da... Herkesin işi zor.