Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.”
Bu cümle, bu ‘hırs’ tanımı (harese, hırs kelimesinin köküdür) Zülfü Livaneli’nin ‘Huzursuzluk’ romanında geçiyor.
Fakat, ben bu tanıma internette dolaşırken rastladım.
Çok da beğendim.
Düşünsenize, hırs, insana lezzet veriyor. Devenin dikeni yediği gibi, yiyorsun, yiyorsun...
Hırs gözlerini, aklını kapatınca, nasihat de dinlemiyorsun.
Kulakların işitmiyor.
Burnunun doğrusuna gidiyorsun.
Sonunda hırsın seni ayaklarından saçlarının uçlarına kadar kuşatan doyumsuz lezzetinin kurbanı oluyorsun.
Hayatta zaman zaman karşılaştığımız gibi...
Bu kadar güzel olabilir! Bu kadar denk düşebilir!
***
Arap dilinde kelimelerin öyküleri harikadır. (Etimoloji, tabii ki başka dillerde de var. Arapça’nın şansı, Kur’an-ı Kerim’i anlamak için insanların kelimelerin köklerine daha fazla eğilme ihtiyacı duymuş olmaları.)
Hemen aklıma gelen, ‘münafık.’
Yuvasında, biri görünür, biri gizli, iki delik bulunan bir böceğin -bazı yerlerde yaban faresi, köstebek diye de gördüm- isminden doğmuş ‘münafık’ kelimesi.
Güzel değil mi?
Herkese gösterdiği, açık açık girip-çıktığı bir kapısı var böceğin.
Ama kimseye göstermediği, gizlice girip çıktığı bir kapısı daha var.
(Bazı insanların sosyal medyadaki temiz, insancıl, dürüst yüzleriyle, gerçek hayattaki düzenbazlıklarını, acımasızlıklarını, vahşiliklerini düşünün. Biri, göstermek istedikleri yüz. Öteki gerçek yüzleri.)
Kur’an-ı Kerim’deki ‘münafık’ kelimesi, insanların Müslümanlar arasında ‘gösterdikleri’ yüzle, Müslümanların gıyabında, maskelerini çıkardıktan sonra görünen gerçek yüzleri arasındaki tenakuzu ifade ediyor.
‘Münafık’ kelimesi bu sıralar güncel. Politik sebeplerle.
Şu anda, işin politik tarafıyla ilgili değilim.
Livaneli’nin romanındaki ‘harese’ tanımının yaptığı çağrışım sebebiyle, bir başka kelime öyküsü olarak misal verdim.
(Fakat madem buraya kadar geldik, diyeceğimi de diyeyim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kelimeyi kullanış şekline dini bir anlam yüklemekten yana değilim.
Olsa olsa siyasi bir anlam yükleneceğini düşünürüm.)
***
Kelimelerin öykülerine bakarak, kelimelerin anlamlarına daha çok yaklaşırsınız. Tefsir kitaplarında böyle örneklere çok rastlarsınız.
Hırs kelimesinin hikayesi çok hoşuma gitti ama, acaba doğru mu?
Evdeki lügatleri karıştırdım.
Ahteri, Okyanus dahil.
Böyle bir hikayeye rastlamadım.
Bir tek, Murat Çakan’ın hazırladığı ‘Etimolojik Hikayeler’ kitabında, tesadüfen, ‘Devedikeni’ kelimesinin izahında alakasız bir şekilde yazılmış, Livaneli’nin romanındakine benzer bir ‘hırs’ tanımı gördüm. (Chiviyazıları Yayınevi.)
Tanımın önü arkası yok. Yani nerden alınmış, nasıl alınmış, belli değil.
Kitaptaki başka bazı tanımlardan istifade ettim ama, ‘hırs’ın izahını dayanaksız buldum.
Ben her kaynağa ulaşamayabilirim.
Ama, lügatlere daha yakın birinin yardımını isteyebilirim.
İstedim.
Benim tanıdığım, Kur’an-ı Kerim’le, tefsir ilmiyle, lügatlerle en ziyade haşır neşir ilim adamı olan Prof. Mustafa Öztürk’e hikayeyi anlattım.
O da üşenmedi, vakit ayırdı. Araştırdı.
Birkaç kamusta, birkaç ansiklopedide ‘hırs’ın, ‘harese’nin anlamlarını tetkik etti.
Devenin diken yemesine benzer bir hikaye, hiçbir yerde yok.
Doğrusu, olsaydı böyle bir hikaye, daha çok hoşuma giderdi.
Fakat, olmadığını öğrenmek de başka türlü hoşuma gitti. Bir bilgiye, bir gerçeğe ulaşmanın sebep olduğu memnuniyet hali.
Devedikeni öyküsü gerçek değil anlaşılan.
(Birisi, bir kaynak bulup gerçekliğini gösterirse sevinirim.)
Ancak hiç şüpheniz olmasın.
‘Hırs’ denilen afetin, insanı, aynı devenin öyküsündeki gibi yiyip bitirdiği bir gerçek.