Doğrusu bu kadar beklemiyordum. Bir kağıda herkes fikrini yazsın, saklayalım, bakalım kim doğru tahmin edecek deseler 51’e 49 civarında bir şey yazardım. Hadi olsun 52’ye 48. Birer puan bağımsızlar ve diğer partiler için düş, 51’e 47.
Fark, benim tahmin ettiğimden çok fazla çıktı. Şu saat itibarıyla (20:00 civarı) 54’e 45.
Demek ki benim ulaştığım göstergeler gerçekliği eksik yansıtıyor.
Demek ki kamuoyu araştırma şirketleri -spekülatörleri, merdivenaltı anketçileri, siparişe uygun anket üreten sahtekarları hariç tutuyorum- bu işleri biliyormuş.
Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu, tartışma, itiraz götürmeyecek net bir farkla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandı.
Hangi oy nereden geldi, nereye gitti? Kürt seçmen ne yaptı? Saadet’in oylarından kim istifade etti? Seçim için İstanbul’a dönenler kime oy verdi?
Trafik o kadar karışık ki kuşbakışı tahlil edilemez.
Biraz yakından bakmak lazım.
Zamanı gelince bakarız.
Ama, seçimin hemen ardından altı çizilmesi gereken bazı hususlara değinebiliriz.
Seçimlerin iptal edilmesi, Türkiye’deki seçim sisteminin ve seçim düzeninin sorgulanmasına sebep olmuştu.
Dün bu sorgulamalara nihayet veren bir sonuç çıktı. Türkiye, seçim yapmayı başardı.
Ne dersiniz bu sonuçları görünce?
Herhalde evvela şunu:
Demek ki seçimi iptal ettirmek için uğraşmak ve sonunda iptal ettirmek yanlışmış.
Seçimi YSK iptal etti, ‘iptal ettirmek’ tabiri haksız diyebilirsiniz.
Tamamen haksız değil.
Bir enerji sarf edildi. Bir süreç işletildi. O süreçte bir mantık yürütüldü. Basın toplantıları, iddialar, deliller, “Ben de bilmiyorum ama bir şeyler oldu” türünden ifadeler...
‘İptal ettirmek’ kavramının içinde bunlar var.
Demek ki, halk, bilhassa İstanbullular, işletilen süreci, yürütülen mantığı beğenmedi, o üretilen seçim iptal gerekçelerine inanmadı.
Aksine, iptalden rahatsız oldu. Hatta iptale tepki verdi.
Bu ‘demek ki’leri çoğaltabiliriz.
‘Demek ki, Kürt meselesini konuşurken AK Parti geleneğini zorlayarak MHP söylemine yaklaşmak isabetli değilmiş.’
‘Demek ki bu izlenimi telafi için birkaç haftalığına söylem değiştirmek, hatta seçim arefesinde Abdullah Öcalan’dan mesaj temin etmek netice vermiyormuş.’
‘Demek ki, Saadet Partilileri evvela PKK’yla eşitleyip sonra arayı düzeltmeye çalışmak da nafileymiş.’
Bir ‘demek ki’ daha ekliyeyim, şimdilik kaydıyla tamamlayayım.
Demek ki, AK Parti içindeki ve dışındaki eleştiri ve özeleştiri çabalarını yok etmek, tasfiye etmek, linç etmek isabetli değilmiş.
Eleştiriye ve özeleştiriye kulak vermek, dikkate almak, eleştiriden faydalanmaya çalışmak daha faydalı olabilirmiş.
Biliyorum, insanlar, hatayı evvela başkalarında arar. Evvela başkalarını suçlar.
Fakat, şu seçim sonuçları, eğer değerlendirilebilirse, ‘başkaları nerede yanlış yaptı’ yerine ‘ben nerede yanlış yaptım’ diye sormak için iyi bir fırsattır.
Tabii ki bu sorunun doğru cevabı salt seçim kampanyalarındaki aksaklıklarla, yüzeysel, nicel sorunlarla sınırlı bir alanda aranırsa bulunamaz.
Cevaplar daha derindedir.
Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım’ın sonuçlar netleşmeye başlar başlamaz çıkıp rakibi Ekrem İmamoğlu’nu tebrik etmesi hatta İstanbul’a faydalı olacak işlerde destek vadetmesi centilmence bir hareketti.
Seçimin yenilenmesiyle ve kendisine bir bakıma hediye edilen ikinci bir seçim zaferiyle hikayesi zenginleşen Ekrem İmamoğlu’nun konuşması da kucaklayıcıydı.
İnşallah bu konuşmanın çerçevesinden bir sapma olmaz.
Yorulmuştuk seçimlerden.
Az önce bir arkadaşım dedi ki, “Benim çocuğum 7 yaşında ve şu ana kadar 8 seçim gördü.”
Bitti seçim.
Şimdi biraz seçimsiz duralım, bırakalım, büyüsün çocuklar.