Ben demiştim” demenin bir sakıncası var mı?
Bana sorarsanız var.
Diyorsun, diyorsun, diyorsun, dediğin çıkıyor, sen de pişkin pişkin “ben demiştim” diye şişiniyorsun.
Kaba. Sığ. Ayrıca, sen demiştin ve körün taşı gibi dediğin çıktı. Çıkmasaydı ne yapacaktın? “Ben dememiştim” mi diyecektin? Ya da “Benim dediğimin tersi çıktı.”
Neyse ki benim aşağıya aldığım cümleler bir “Ben demiştim” yazısının cümleleri sayılmaz.
İki ucu açık. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimalini de kaybetme ihtimalini de içeriyor. Karar’da 9 Eylül 2022 tarihinde yazdığım yazıdan.
“Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olup kazanması her faniyi zehirleyebilecek kadar cazibeli bir ödül.
Düşünsenize, her seçimde Erdoğan’a yeniliyorsunuz. Bir defa, iki defa, üç defa… Artık kaç defaysa.
Sonunda, sonuncusunda, en kritik olanında yeniyorsunuz. Hem de geri dönüşü olmayan bir şekilde.
Baş döndürücü bir final.
Uzatmaların son saniyesinde atılmış bir gol gibi.
Böyle bir ödül insana yanlış yaptırabilir.
Caydırıcı tarafı da yok değil.
Ödülün cazibesine kapılıp, ısrar edip, ısrar edip Cumhurbaşkanı Erdoğan’a muhteşem bir final zaferi armağan etmek.
Bu muhteşem zaferin müsebbibi olmak.
Ödül ne kadar zehirleyiciyse ceza da o kadar ürkütücü olmalı, böyle bir kararın arefesinde olan bir siyasetçi için.
Sonuçta kendi bilecekleri iş, her biri mümeyyiz siyasetçiler, ödülü de cezayı da tartsınlar ona göre kararlarını versinler.”
Sonuçta Kılıçdaroğlu yenildi.
Diyebilirsiniz, “Müttefiklerimiz yenilince biz de yenilmiş sayıldık.”
Bu öyle bir durum değil.
Müttefikleriniz de yenildi, siz de yenildiniz. Hepiniz.
Yani başarısızlık müşterek.
“Her biri mümeyyiz” siyasetçiler ödülü ve cezayı iyi tartamadılar.
Oturup kendi aralarında sansürsüz, içten pazarlıksız, ciddi araştırma sonuçlarına, at gözlüğüyle yapılmamış gözlemlere dayalı verilerle, samimi hislerle konuyu tartışamadılar.
Evet, Kılıçdaroğlu istekliydi. Etrafındaki CHP’liler de istekliydi.
Ama masadaki diğer liderler, kimi nezaketen, kimi siyaseten ihtirazi kayıtlarını ileri süremediler.
İyi Parti lideri Meral Akşener hariç.
Bazen ‘konuşmayarak’ siyaset yaparsın. Sonuç da alırsın.
Bu vakada konuşmadan siyaset yapan ve sonuç alan Kılıçdaroğlu’ydu.
(Önce iyi, sonra kötü sonuç. İyi sonuç aday olmayı başarabilmek. Kötü sonuç seçimi kaybetmek.)
Akşener konuştu, ama masada ya da baş başa değil. Daha çok medya üzerinden.
Sonra masada söyledi fakat aş iyice piştikten, servise hazır hale geldikten sonra.
Öyle oldu, böyle oldu. Sonuçta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a birlikte bir zafer armağan etmiş oldular.
Başarısızlığı kimi az kimi çok etkili başka sebeplere de bağlamak da mümkün.
Ekonomiye fazla güvenmeleri, muhalefet görevini ekonomik krize havale etmeleri.
Seçim bitmeden seçimi kazanmışlar gibi havaya girmeleri.
İktidarın HDP’yle ilgili ithamlarına karşı ikna edici bir söylem bulamamaları.
İyi Parti milliyetçi oylardan muhalefetin hissesine düşeni aldı. Bu bir siyasi tercihtir.
Ama şu soru da sorulabilir: Parti içinde bir uzlaşma sağlayıp Özal’ın ANAP’ına benzer bir merkez sağ siyaset kurabilseydiler daha başarılı olurlar mıydı?
Gelecek ve Deva?
Teşbihim mazur görülürse… Ak Partiden ayrılıp temiz, şeffaf bir siyaset izleyecekler için toplum muhtemelen tek bir adet birinci mevki bileti tahsis etmişti.
Gelecek ve Deva o bileti iki adet ikinci mevki biletiyle değiştirince vatandaş rağbet etmedi.
Hepsini toplarsak…
Muhalif siyasetin şu izleyip durduğumuz kompozisyonu uzak veya yakın bir başarı alameti taşımıyor.
Bir değişim ihtiyacı var.
Yapabilecekler mi? Kim, nasıl yapacak?
Değiştirmek isteyenler bunu düşünsün.