Memurlar bu artışı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na borçlu.
Kılıçdaroğlu seçim kampanyasında “En düşük memur maaşını 21 bin liraya çıkaracağım” deyince Cumhurbaşkanı Erdoğan mezadı yükseltti. “22 bin” dedi.
Söz ağızdan çıkmış oldu.
Seçimden sonra ‘acı reçete’nin gereklerine aykırı bir şekilde, sadece memurlara mahsus bir tatlı ilaç servis edildi.
Seçimden önce Kılıçdaroğlu böyle bir bahis açsaydı memura verdiği gibi emekliye de verirdi ‘Reis.’ Ama seçim geçti.
Cicim ayları bitti.
Mehmet Şimşek grup toplantısında seyyanen 8 bin liranın emekliye de verilmesi lazım diyen MHP lideri Bahçeli’ye bile kulak asmadı.
MHP’liler Meclis’te Bahçeli’nin tavsiyesini kaale almayan kanuna müspet oy verdi.
(Gelecek ve Saadet’in birleşmesinden oluşan Saadet grubu Meclis’te ilk siyasi çıkışını yaptı. Emeklilere 8 bin lira seyyanen zam teklif ettiler. MHP’liler liderlerinin tavsiyesiyle uyumlu olan bu teklife de oy vermedi.)
Emeklilerin kafası bozuk.
Köyde, şehirde oturduğum masalarda, sosyal medyada bazen eğlenceli, bazen gerilimli diyaloglara şahit oluyorum.
Akrabadan bir emekli “Eğer Tayyip bize bir şey vermezse seçimde otururum aşağı, sandığa mandığa gitmem” diyor.
Karısı seçimden evvel en düşük emekli maaşını yedi bin beş yüz liraya çıkaran düzenlemeden istifade etmiş. Maaşı üç-dört bin liradan yedi bin beş yüze çıkmış. “Ben memnunum” diyor, “Yine oy veririm.”
Kızıyla damadı masada atıştılar. Damat öfkeli. “Hepsi beşli çete yüzünden” diyor. Kız kocasını susturmaya çalışıyor.
Mütekaitler “Reis, memura verdiğini bize de ver” başlıklı kampanyalar yapıyor.
“Paylaşın, Reis duysun” diyorlar. Paylaşıyorlar da…
Bir başka arkadaşım sosyal medyada “Artık benim reisim değilsin” demiş.
Bazı arkadaşları “Geç kalmadın mı?” diye soruyor. Bazı arkadaşları “Maaş için dava satılmaz” diyor.
Kimse farkında değil. Siyasetin meşguliyet alanı dava satmaktır.
Şu diyeceğim, sağcı, solcu, İslamcı, her türlü ‘dava’yı kapsıyor:
Hayatta siyasetin satmadığı bir dava görmedim.
Önce ‘dava’yı gösterir iktidar olursun.
Sonra davayı satarsın, karşılığında iktidarda kalırsın.
Sonunda ‘dava’ sessizce sırra kadem basar. Kaybolur.
Geride ‘dava’nın kabuğu kalır.
İçi boş kabuk.
Tamamen boş değil aslında.
Yeni şeyler doldurmuşlardır kabuğun içine.
Menfaat, makam, para, pul gibi şeyler.
Bir tabur adam “Dava, dava” diye ortalıkta dolaşmaya devam eder.
Manevi bir anlamı yoktur artık; dava ortalıkta dolaşan o adamların paraları, menfaatleri ve istikballeridir.
***
Tabii Bakan Şimşek’in ‘rasyonalite’ye yani Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik şartların gereğine uygun olarak bu verilen paraları söke söke geri alması gerekiyor.
Hatta seçim sırasında bedava verilen doğalgazın parasını.
Akaryakıtta ve doğalgazda ÖTV’yi ikiye üçe katlayan zamlar şu anda verilmeyen paraları bile geri aldı sayılır.
Mazot 32 liraya benzin 34 liraya çıktı.
Döviz de her gün adım adım yükseliyor.
Kışın Berlin’e gitmiştim. Avrupa’nın bizi ne kadar kıskandığını görebilir miydim acaba? Ya da enflasyonun Almanları ne kadar yıldırdığını, kuyruklarının ne kadar uzadığını?
Göremedim.
Hatta yazmıştım.
O günlerde bakkallarda, mağazalarda, lokantalarda fiyat etiketlerinin Türkçedeki karşılığını anlamam için 20 ile çarpmam gerekiyordu.
Şimdi gidenler 30’la çarpmak zorunda.
Aslında çok zor değil. 3’le çarp sonuna bir sıfır ekle.
Almanlarla aramızdaki fark şu: Biz oraya gidince 30’la çarpıyoruz, onlar buraya gelince 30’a bölüyorlar.
Hey gidi günler. Bir zamanlar ikiyle, üçle çarpardık!