Üsküdar’da, Hattat İsmail Hakkı İlkokulunda sevgili öğretmenimiz Naciye Metin Hanım’ın bize öğrettiklerine göre ‘cumhuriyet’ iyi bir şey.
“Halkın kendi kendisini yönetmesidir” diyordu çünkü öğretmenimiz.
Böyle tarif edilen bir yönetim şeklinin iyi bir şey olması bizim tabiatımızla da çelişmiyordu.
‘Cumhuriyet’i böyle güzelce öğrenirsiniz. Bu sizde kalır. Üzerine hiçbir şey ilave etmezseniz mutlu, mesut yaşarsınız.
Öğle paydosunda birlikte yemeğe çıkan bir memur ve memurenin benim kulağıma kadar gelen diyalogları nedense hatırımda kalmış.
70’li yıllar. Vilayetin önünden geçerken kulak misafiri oldum.
Memure hanım arkadaşına diyor ki… “Biz Cumhuriyetle yönetildiğimiz için böbürleniyoruz. Ama belki gelecek kuşaklar daha iyi bir yönetim şekli bulacaklar ve bizim böbürlendiğimiz cumhuriyet çağdışı olacak.”
Arkadaşı da onaylıyor hanımefendinin söylediklerini.
İkisi de mutlu görünüyorlar.
Ben herhalde ‘böbürlenme’ kelimesine takıldım.
O zamanlar çok ideolojik bir dünyadayız. ‘Rejim’e çoğumuz mesafeliyiz. Solcularımız, milliyetçilerimiz, İslamcılarımız...
Neyle böbürlenecekmişiz ki? Hiçbirimiz ‘düzen’i beğenmiyoruz. Hepimiz değiştirmek istiyoruz.
“Demek böyleleri de var” diye düşünmüşümdür her halde, “İlk mektep öğretmeninin anlattığı yerden kımıldamayanlar.”
O zamanlar solcular bir çeşit komünist rejim istiyorlar. Tabii ki anlatacakları çok şey var. ‘İlkel komün’den ‘feodalite’ye, oradan ‘burjuvazi’ye, ‘sosyalizm’e, insanlığın ulaşacağı nihai ‘komün’ düzenine kadar.
Milliyetçilerin sloganı “Milli devlet, güçlü iktidar.”
50 sene sonra maksatlarına en çok yaklaşanlar onlardır her halde.
Biz ise İslam devleti istiyoruz.
‘İslam devleti’nin ne olduğunu bildiğimiz söylenemez, ama istiyoruz, adında ‘İslam’ olduğuna göre iyi bir şeydir mutlaka diye düşünüyoruz herhalde.
Zamanla, öğretmenimizin bizi bıraktığı yerden yürümeye devam ettikçe işlerin öğretmenimizin anlattığı gibi olmayabileceğini görmeye başladık.
Ne zaman yönetmiş halk kendi kendisini?
Galiba hiçbir zaman.
Eski Yunan’da?
Halkın çoğu köle. Köle oldukları için halk değiller.
Roma’daki durumda halkın temsili bakımından çok farklı değil.
Ne yaparsan yap yönetim yetkisi toplumun içindeki bir seçkin zümrenin dışına taşmıyor.
Ama cumhuriyette halk oy kullandı?
Adayları tek parti belirleyince vekiller senin oyunla mı seçilmiş oluyor?
Ya da şimdi olduğu gibi parti liderleri belirleyip senin önüne koyunca?
Başka gariplikler de var.
Darbe yapıyorsun, ülkeyi cuntalar yönetiyor, ama hala cumhuriyetsin.
Cumhuriyetler çeşit çeşit.
Dünyada resmi adında ‘cumhuriyet’ kelimesi geçen 159 tane ülke varmış.
Hangisini beğenirsen.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden Venezuela’ya kadar.
Şu anda yakın tarihin en büyük katliamlarından birini icra eden İsrail’in resmi adında ‘cumhuriyet’ kelimesi yok. Tarif edilirken ‘parlamenter demokrasi’ tabiri kullanılıyor.
Demek ki ‘demokrasi’ diye tanımlanmak soykırım yapmana mâni değil!
Uygulamadaki durum: Adını cumhuriyet ya da demokrasi koyuyorsun, içini istediğin gibi dolduruyorsun.
İdeolojiler de öyle.
Adını mesela ‘İslam’ koyuyorsun, içini istediğin gibi dolduruyorsun.
Zamanla şunu da öğreniyorsun.
Önemli olan adının cumhuriyet olması değil.
İçini neyle doldurduğun.
Adaletle mi, zulümle mi?
Faziletle mi ahlaksızlıkla mı?
Ellerin, yüzün, temiz mi, kirli mi?
Yani kötü bir şey mi cumhuriyet? Bunu mu söylemeye çalışıyorsun?
Hayır. İyi bir şey.
Yalan söylemiyordu öğretmenimiz. Halkın kendi kendisini yönetmesi güzel.
Ama biz içini güzel dolduramıyoruz.