Seçime 11 ay kaldı. İktidarın aday belirleme diye bir sorunu yok. Aday, artılarıyla, eksileriyle, ihtilafsız, Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Artıları, icraatındaki başarılı işler.
Yollar, köprüler, savunma sanayiindeki gelişmeler, hatta uluslararası siyasetteki bazı başarılı adımlar.
Buğday koridorunun açılması mesela.
Eksileri, yanlışlar.
Çok yanlışlar sayılıyor; bütün karar yetkisinin tek bir kişide toplanması, denetlenemezlik, adalet, ehliyet, liyakat, torpil, yolsuzluk iddiaları, ila ahir…
Fakat bunlar, öyle anlaşılıyor ki toplumun sınırlı bir kesimini ilgilendiriyor.
Biri dışında.
Nedir o biri?
Ekonomi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dövizin yükselişini durduramıyor. Hayat pahalılığını durduramıyor.
Vatandaşın cebini doğrudan ilgilendirdiği için kimse fazla tevil yapamıyor.
Yetki onda ve sorun onun yönetiminde zuhur etti. Durum tevile müsait değil.
Muhalefete sorarsanız sorunun sebebi yanlış ekonomi politikaları.
Cumhurbaşkanı’nın hiçbir ilmi temeli olmayan “Faiz sebep enflasyon sonuç” kaidesinde ısrar edişi.
Faizi kâğıt üstünde yüzde 14’te tutuyorsun ama faiz arka kapıdan yüzde 25 yüzde 30 olarak giriyor.
Hatta bazen kur korumalı mevduatla ön kapıdan yüzde 50-60 olarak da giriyor.
Yine de iktidar imkanlarıyla seçime kadar halka kendisini iyi hissettirecek adımlar atabilir.
Para basabilir, ücretleri, destekleri, teşvikleri arttırabilir.
Seçime yakın Karadeniz doğalgazını devreye sokabilir, TOGG’u piyasaya sürebilir, EYT’yi çözebilir.
Yani tamamen eli kolu bağlı değil.
Seçime hazırlık bakımından muhalefetin eksikleri daha fazla.
Birbirinden farklı siyasi çizgileri dışarıya bir ihtilaf, bir kriz havası yansıtmadan uzlaştırmaları gerekiyor.
Bunu sürekli erteliyorlar.
Fakat zaman onları beklemiyor, sürekli akıyor.
Bunun farkında olup olmadıklarını bilmiyorum, zaman geçtikçe muhtemel bir krizin etki katsayısı da büyüyor.
Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi de ikinci bir sorun.
Kim aday olacak?
Kılıçdaroğlu mu?
Masanın bileşenlerine sorarsanız Kılıçdaroğlu iyi bir seçenek.
Kazanırsa muhalefet partileri arasındaki koordinasyonu da yürütmekte zorlanmaz.
Fakat ya kazanamazsa?
Evet, kazanma ihtimali var. Fakat “Böyle kritik bir aşamada bu denemeyi yapmak uygun düşer mi?” sorusunun cevabını kimse bilmiyor.
Kılıçdaroğlu yerel seçimlerde tipik CHP’li adaylar yerine toplumun ortalamasına hitap edecek aday tercihleri yaparak bir başarı sağlamıştı.
Sonuçta Kılıçdaroğlu CHP’nin lideri. Yani aday gösterilirse CHP’li bir aday gösterilmiş olacak.
Bu, bazı açılardan Kılıçdaroğlu’nun yerel seçimde geliştirdiği formülden sapma olarak bile yorumlanabilir.
Gerçi Kılıçdaroğlu ‘helalleşme’ söylemleriyle toplumun ortalamasına yaklaşmaya çalışıyor.
Ama ya böyle bir tercih, toplum tarafından “Herkes kendi mahallesine” komutu olarak algılanırsa?
Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın adaylığında ittifak sağlanabilir mi?
Bu sorunun da açık bir cevabı yok.
Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu bir ara -Karar TV’deki röportajında- 3. İttifak ihtimalinden söz etmişti.
İhtimal ihtimaldir.
Ancak, Deva Partisi lideri Babacan bu seçeneğin Deva’da kabul görmediğini, 6’lı masada ittifakla ortak aday belirlenemezse kendisinin aday olabileceğini söylüyor.
Babacan’ın bu yaklaşımı başka ihtimalleri de akla getirebilir.
Her partinin seçime kendi adayıyla çıkması ihtimallerden biri olabilir.
Bunu 6’lı masayı muhafaza ederek yapabilirler mi?
Belki.
Başka sorular da sormak mümkün.
Her soru sorunu derinleştiriyor.
Aşılamaz sorunlar mı?
Aşılabilir. Ama şu andaki çalışma temposuyla değil.