Terör terördür. Gerekçesi, izahı, mazereti, dini imanı olmaz. Önce bunu söylememiz lazım.
Brüksel’de, metroya binmeye çalışan, Belçika hükümetiyle veya IŞİD’le döğüşü çekişi olmayan bir insanın bedenini havaya uçurmak, kelimenin bütün anlamlarıyla vahşettir, zulümdür, cinayettir.
İstanbul metrosu veya Brüksel metrosu, hiç fark etmez. Yapanlar hangi millettenmiş, hangi renktenmiş, hiç fark etmez.
Allah, her türlüsünün belasını versin.
Bunu söyleyip, bir kenara koyduk mu? Koyduk.
Şimdi sorumuzu sorabiliriz.
Dürüst müyüz?
Herkesi dahil ediyorum, biz ve başkaları, herkes, dürüst mü terör konusunda?
Bundan çok şüpheliyim.
Kendi medyamızda da gördük, ‘ailenizin teröristi’ tavrını.
DHKPC’ye terörist demekte çok müşkilat çeken siyasetçileri, gazetecileri...
PKK’ya mazeret arayan, PKK insan öldürdükçe öldürene değil, ölene kabahat bulmaya çalışan çarpık tipleri...
Fakat, ‘dürüst müyüz’ derken, salt yerel bir tutumu değil, uluslararası toplumun içtenliğini de sorgulamayı hedefliyorum.
İçtenlikten öte, uluslararası toplumun elindeki ‘terör kiri’ni göstermeye çalışıyorum.
Kullanıyor mu dünyadaki büyük güçler terör örgütlerini?
Kullanıyor.
Silah icat eder büyük teknolojiler, daha kolay ve daha çok insan öldürmek için.
Evinin içindeki insanı bile duyarlı aletlerle tespit edip öldürebilmek için.
İnsan öldürürken daha az risk almak için.
Konvansiyonel, nükleer...
İşin içine ‘zehir’ girdiği zaman, kimyasal.
Bunlar silah kategorileri.
Terör örgütleri, bu üç kategoriden hemen sonra gelen ve son yıllarda daha çok ve daha aşikare kullanılan bir tür silahtır.
Devletleri, halkları yerine göre bir siyasete zorlamaya, yerine göre tedip etmeye yarayan bir‘asimetrik’ silah.
Bu silahı kullandı devletler, masa üstünde değil, masa altında, daha çok istihbarat organları marifetiyle.
Beslersin onu, daha kolay kullanmak için.
Teröre veya mafyaya, bir defa iş yaptırdın mı, artık bulaşmışsındır, yüz göz olmuşsundur.
Kaide’si, IŞİD’i, PKK’sı, PYD’si, DHKPC’si... ‘Gel’ dediğin zaman gelir belki, ama ‘git’ dediğin zaman gitmez.
Hoş, onlara ‘git’ diyen var mı, bilmiyoruz, varsa bile biz işitmedik.
‘Çıldırtılmış uranyum’ değil, terör silahının malzemesi... Çıldırtılmış insan.
Nasıl çıldırtırsın insanı?
İdeoloji çok. İstismar edilecek sorun çok. Meşruiyet kaynağı olarak talim edilecek (öğretilecek) eza, cefa, zulüm, çok. Bunları, ‘şeş cihet’ten doldurursun bir insanın kafasına.
Kendini –haşa- Allah’ın makamına koyarsın, Haşhaşiler ve tarihteki bütün benzerleri gibi, kendi cennetini kendi cehennemini gösterirsin ve emredersin. Öyle çıldırtırsın insanı.
Büyük güçler tarafından mıncıklana mıncıklana bataklık haline getirilmiş coğrafyalar ise her türlü insan malzemesinin oluşmasına müsaittir.
Ne bilsin o tepeden tırnağa insan kanına gömülen patlatılmış katil, aslında hiç tanımadığı ve muhtemelen hiç sevmediği bir istihbarat örgütünün siparişini yerine getirdiğini?
Kimseye mazeret aramıyorum, yukarıda söyledim, yok mazeret.
Brüksel veya İstanbul veya Ankara, Paris, aynı şey.
Kitapta yeri yok terörün.
Okumuyorlar mı?
‘Haksız yere cana kıymak, bütün insanları öldürmek’ değil midir?
Maksadın, ‘Hakikat’i anlamak değil de, kafana koyduğun işe -siparişe- kılıf bulmaksa, ne yapar yapar bulursun.
Kitab’ı tersinden okur, yine bulursun.
Allah, hepimizi, ‘Kitab’ı işine geldiği gibi okuyanların şerrinden korusun.