Biz, insanlığın Adem Aleyhisselam’dan başlayarak bugüne kadar tecrübe ettiği ne varsa; iyi kötü, doğru yanlış hepsinin geldiği son aşamayız.
Tarihi bilmek, kendimizi bilmekle çok irtibatlı.
Bize bu konuda yardımcı olacak bir kitap okudum hafta içinde.
Kitabın yazarı, el-an Cumhurbaşkanlığı Sözcülüğü görevini sürdüren Doç. Dr. İbrahim Kalın.
İbrahim Kalın’ı üniversite yıllarından beri tanırım. İlmi sahadaki seyri sülukunu ana hatlarıyla biliyorum.
İtiraf edeyim. Makalelerini çok okudum. Ama ‘Ben, Öteki ve Ötesi’ Kalın’ın okuduğum ilk kitabı. (İnsan Yayınları.)
Kitap hazirandan bu yana üç baskı yapmış. Ben eylül baskısını almışım.
Sıkılırım zannettim, birkaç hafta kenarda bıraktım kitabı.
Fakat kapağını açıp birkaç paragraf okuduktan sonra yakalandım.
Tarihin şu içinde bulunduğumuz kesitinde Batı’yla ne kadar çok işimiz var…
Peki, biz neredeyiz?
Dün neredeydik? Yarın nerede olacağız?
Bu sorular hakkında fikir yürütmek için bile kütüphaneler dolusu bilgi lazım.
İbrahim Kalın, ‘İslam-Batı İlişkileri Tarihine Giriş’ alt başlığıyla kaleme aldığı kitapta, bu soruları ciddiye alanlar için iyi bir imkan sunuyor.
Kitap, ‘İslam ve Batı toplumlarının’ içinde çatışmayı da, diyaloğu da barındıran ilişkilerinin, iki medeniyetin temas halinde oldukları süreçlerin tarihini ele alıyor.
İslam-Batı ilişkileriyle ilgili çok okumuşumdur.
‘Ben, Öteki ve Ötesi’nin okuduklarımın en kapsamlısı olduğunu söyleyebilirim.
Siyasi ve askeri ilişkilerle sınırlı değil kitap. Felsefeden tıbba, coğrafyadan matematiğe, mimariye, müziğe, resme, mutfak kültürüne kadar birçok alandaki etkileşimler ele alınıyor.
Ben, yeni şeyler öğrendim bu kitaptan. Zaten bir kitap, bir dergi, bir makale okurken gözettiğim şey bu. Bir şey öğreniyor muyum?
Endülüs’ü biliyordum. Rekonkista’yı da… Ebu Abdullah’ın Gırnata’ya son bakışını da… Suspiro Del Moro’yu da…
Suspiro Del Moro: Mağribi hıçkırığı. Ebu Abdullah’ın, Sierra Nevada’nın eteklerinden Katoliklere teslim ettiği Kurtuba’ya bakarken ağlaması. Anası Ayşe’nin “Erkek gibi savaşmadın, şimdi yakışır sana kadın gibi ağlamak” demesi…
Ama bir kadın Morisko’nun, İslam’ı gizli yaşamak zorunda olan Mora de Udeba’nın, hacca giderken kendisine vedaya gelen bir Moriskoya hitabında gurbet hissini, hasreti yeniden yaşadım.
“Birbirimizi bir daha haşir gününe kadar göremeyeceğiz. Şimdi bu Kur’an’ı al ve onu kalbinde muhafaza et. Orada, Peygamber Efendimiz’in kabrinde benim için dua et.”
Sicilya’da bir buçuk asır süren Müslüman hakimiyetini eni konu biliyordum. Fakat Kral Roger döneminde Müslümanlarla Hristiyanların birlikte yaşama tecrübesini bu kitaptan öğrenmiş oldum.
Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü yeniden fethedişinden, Frenklerle Müslümanlar arasındaki savaş ve diyaloglardan haberim vardı.
Fakat 800 yıl sonra, 1917’de Kudüs’e giren İngiliz General Allenby’in ‘Arslan Yürekli Rişar’ın yarım kalmış projesini tamamladığını’ ima ettiğini bilmiyordum.
Rişar’ın Selahaddin’le anlaşmak için kız kardeşi Joanna’yı Selahaddin’in kardeşi Melik el-Adil’e vermeyi teklif ettiğini de bilmiyordum.
Avrupalılar’ın 15 ve 16. yüzyıllarda Osmanlılar’ı veya Türkler’i Truvalılar’la akraba gördüklerini, Türklerin zaferlerini antik çağda Yunanlılar’a yenilen Truvalılar’ın intikamı olarak yorumladıklarını da bilmiyordum.
Kalın, kitabında yer yer örneklerini verdiği ‘hezarfen’ adamların çizgisinde yürüyor.
Devletteki vazifesi malum. Tarih ve felsefeyle ilgili ilmi çalışmalarını işte görüyorsunuz. Bilen azdır ama musikişinaslığı, bestekarlığı da var.
İbrahim Kalın’ın yoğun mesaisine rağmen ilmi ihmal etmemesine ‘ilmel yakin’ şahit oldum, sevindim.