Osman Sınav’ın harika dizisi Ekmek Teknesi’nde, Kadir Çöpdemir’in canlandırdığı ‘Kirli’nin unutulmaz repliği 'Bu para bizi bozmasın be Cengiz?'den mülhem bir sual.
Bu doğalgaz bizi bozmasın?
Çok zengin çağrışımları var bu repliğin.
Şimdiden bozdu, baksana, sevinenler ve sevinmeyenler diye ikiye bölmeye bile kalktık memleketi!
Bile diyebilirsiniz.
Piramitler niçin yıkılmaz?
Doğru mudur bilmem, bir kitapta okumadım ama anlatılır.
Mimar Sinan güya bu soruya şöyle cevap vermiş.
“Piramitler yıkılmaz, çünkü piramitler zaten yıkık.”
Dersiniz ki, biz zaten bozulmuşuz bozulacağımız kadar.
Daha mı bozulacağız?
Ya da suali iptal etmeye matuf başka bir bakış açısı.
Nasrettin Hoca’nın alacaklısı için ayaküstü geliştirdiği ödeme planını hatırlarsınız.
“Şu koyunların yünü şuradaki çalılara takılacak, ben de o yünleri toplayacağım, eğirip satacağım, sana borcumu ödeyeceğim.”
Alacaklı, şaşkın şaşkın Hoca’nın yüzüne bakıp gülünce Hoca lafı yapıştırıyor.
“Peşin parayı gördün, gülersin tabii.”
Daha dur bakalım. Ortalıkta fol yok yumurta yok. Sadece doğru olduğuna inanmak istediğimiz bir haber.
Doğalgaz çıkarıldı da, parası cebimize girdi de bizi bozması mı kaldı?
İnsan, zihnini serbest bıraktığı zaman nereye kadar gideceği belli olmuyor.
Biz çağrışımların peşini bir süreliğine bırakalım da mevzuumuza gelelim.
Nasıl bir bozulmadan bahsediyoruz?
Petrolü ve gazı çok olan ülkeler var.
Paraları bol.
Ama dünyalarında doların yeşilinden başka bir renk yok.
Pahalı parfümleri kafalarından aşağı boca etmeseler koku da yok.
Petrol ve gaz üretimleri ne kadar çoksa özgürlükleri, adaletleri, demokrasileri o kadar az.
Baskıcı rejimlerle yönetiliyorlar.
Biz ‘baskıcı rejim’ diyoruz ama, iş o noktaya gelmiş ki, vatandaşları artık bizim baskı dediğimiz şeyi hissetmiyorlar.
Kanıksamışlar.
Dolar ceplerine girince beyinlerindeki her türlü sorgulama mekanizması devre dışı kalıyor.
(Bu zaman zaman, petrolsüz, gazsız halimizle bizde de oluyor. Şükür ki herkese bulaşmıyor.)
Dünyanın her tarafındaki AVM’lerde pahalı markalar satan dükkanların etrafında, kafalarında ‘Bu kaç para?’dan başka sual olmaksızın mutlu mutlu dolaşıyorlar.
Özgür müsün?
Özgürüm tabii. Hammer’a binebiliyorum.
Ya da Rolls-Royce’a.
Sen yapabilir misin Rolls-Royce?
Niye yapayım ki? Başkaları yapsın, ben binerim.
Ne bilgi lazım, ne kültür. Lazım olursa da paramla alırım.
Biraz ileri gittim galiba.
320 milyar metreküp doğalgaz için bu kadar hayal fazla değil mi?
İlk sorumuzu şöyle düzeltelim.
Az veya çok, yeni enerji kaynaklarına ulaşmanın getirebileceği muhtemel bir zenginleşme Türkiye’yi yukarıda sözünü ettiğimiz ülkeler seviyesine indirir mi?
Bu sorunun bendeki cevabı şöyle:
Ara sıra sekteye uğrasa da, sözünü ettiğimiz ülkelerden farklı olarak Türkiye’nin bir demokrasi geleneği var.
Tökezlesek de, tarihen sabit, kaldığımız yerden yeniden başlayabiliyoruz.
Her zaman karşılanmasa da, insanlarımızın bir demokrasi talebi, bir özgürlük talebi var.
Arızalarına, zaaflarına rağmen bir siyasi hayat, bir siyasi mücadele iklimi var.
Tam kapasiteyle kullanılıyor olmasa da bir çalışma kültürü, henüz istenilen seviyede devreye sokulamasa da bir üretme kapasitesi var.
Bu ‘var’lara bakarak o derece bozulmayacağımızı, bozulsak bile yeniden düzelmenin yolunu bulmaya güç yetireceğimizi düşünüyorum.