Eski Türkiye’ ve ‘Yeni Türkiye’ kavramlarına yüklenen anlamlar yavaş yavaş berraklaşıyor.
‘Yeni Türkiye’ye beş yıl önce yüklenen anlamla bugün yüklenen anlam aynı değil.
‘Yeni Türkiye’nin artık bazı kesimlerde pozitif, bazı kesimlerde negatif çağrışımlara sebep olduğunu düşünebiliriz.
‘Eski Türkiye’nin de taraftarları ve muarızları var muhakkak.
Eski Türkiye ile Yeni Türkiye arasında benim dikkatimi çeken en bariz farklılık vesayet olgusuyla ilgili.
Eski Türkiye’de siyaset, vesayet altındaydı.
Bir statüko vardı ve herkes bu statükonun vesayeti altında ayağını yorganına göre uzatarak siyaset yapıyordu.
Yorganın ebadını statüko belirliyordu.
Kimdi bu statüko?
Evvela asker.
Sonra bir kulağı daima askerde olan bürokrasi.
Ve tabii yargı.
‘Yorgan’ bazen biraz büyüyor, bazen biraz küçülüyordu.
Siyaset de, yorganın ebadına göre, bazen küçücük yorganın altına sığışabilmek için büzüşüyor, bazen genişliyordu.
Fakat hiçbir zaman siyasetin yorganın altında enine boyuna yayılmasına imkan verecek boyutlara ulaşmıyordu.
Herkes sınırını biliyor, hareketlerini ona göre ayarlıyordu.
Misal vermek gerekirse, Özal döneminde yorganın boyutları biraz büyükçeydi.
28 Şubat’ta ise, adeta bir mendil kadar küçülmüştü.
‘Eski Türkiye’nin siyaseti bir nevi ‘tatlısu siyaseti’ydi.
Devletin sahibi vardı, herkes o sahipliğin altında izin verildiği kadar faaliyet gösteriyordu.
İznin ne kadar olduğu bir yerde yazılı değildi. Ama herkes sınırlarını biliyordu.
Yeni Türkiye’de vesayet kalktı.
Siyaset, devletin tamamını yönetme imkanına kavuştu.
Yani, kim iktidar olacaksa, onun hareket alanı genişledi.
Eski siyaset, seçimle iktidara gelmeyi planlamayan ya da böyle bir planı yokmuş izlemini veren CHP’ye, iktidar olmasa, koalisyona girmese bile, bir miktar iktidar alanı veriyordu.
Geleneksel CHP çizgisinin arkasını yaslayacağı vesayet unsurları daima ayaktaydı.
Şimdi arkasını yaslayacağı kimse yok.
Öyleyse, CHP’nin tasarımında Türkiye’nin yeni durumuna uygun bir değişiklik yapılması gerekiyor.
CHP’nin, sadece kendi yüzde 25’ini değil, toplumun daha büyük bir bölümünü kucaklayacak bir vizyona yönelmesi gerekiyor.
Halbuki, şu anda sözünü ettiğimiz yüzde 25 bile yekpare bir yüzde 25 değil.
Derinlemesine bir bakış, CHP tabanındaki sayısı ikiden az olmayan ana eğilimi görmeye yeter.
CHP yönetiminin o yüzde 25’in tamamını kucakladığı bile söylenemez.
İki ana eğilim, ayrıldıklarında daha küçük parçalara bölüneceklerini bildikleri için aynı partinin çatısı altında kalmaya razı oluyorlar.
Önceki gün başlayan ve dün Kemal Kılıçdaroğlu’nun galibiyetiyle neticelenen CHP Kurultayı, toplumun daha büyük bir kesimini kucaklamaya yönelik vizyonla ilgili hiçbir işaret vermedi.
Evet, Muharrem İnce ‘yedek lider’ kadrosunun münhal olmadığının bir alameti olarak kendisini gösterdi. Ama onun söyleminde de Kılıçdaroğlu’nunkine nazaran bazı farklılıklar olsa da, pastadan CHP’nin payına düşen hisseyi büyütecek bir vizyon yok.
Eski CHP tezlerini küçük rötuşlarla yeniliyorlar.
Ne yeni tezler, ne CHP’nin sürekli önüne çıkan mazisiyle hesaplaşma, ne de esaslı bir zihniyet yenilenmesi...
CHP, şu haliyle ‘Yeni Türkiye’ye intibak etmeyecek gibi görünüyor.
Bunun, herkesten evvel CHP’liler tarafından mesele edinilmesi gerekiyor.
Yani kendi sorunları.
Bu sorundan bize, yani vatandaşa düşecek bir pay yok mu?
Var.
‘Muhalefet boşluğu’ sadece muhalefet için değil, memlekette yaşayan her fert için (iktidar dahil herkes için) bir sorundur.
Demek ki, bu sorunla beraber yaşamaya alışacağız.