'Her şey çok güzel olacak?’
Bu, malum, İstanbul belediye başkanıyken YSK kararıyla mazbatası geri alınan Ekrem İmamoğlu’nun yenilenecek İstanbul seçimleri için benimsediği slogan.
Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Kiras dün etraflıca yazmış. Cumhurbaşkanı Erdoğan İmamoğlu’nun sloganına karşı daha pozitif bir slogan önermiş.
“Her şey daha güzel olacak.”
Güzel bu. Tek eksikliği, CHP’nin daha erken ortaya attığı ‘Her şey çok güzel olacak’tan türemiş olması.
Eğer duaysa, ben ikisine de ‘amin’ derim.
Temenniyse, ikisine da katılırım.
Tahminse, ikisinden de çok şüpheliyim.
Ben, uzunca bir zamandır karamsarım.
Tabiatım öyle değil aslında.
Yani işler kötü gitse de çok fazla şey değişmez diye düşünürüm. Telaşa, endişeye mahal yok.
Memlekete bir şey olmaz. Bir alt-üst oluruz sonra yeniden düzeliriz.
Alemin yaradılışında bir ritim vardır.
Irmakların akışına bakın. O akışta bile, nabzın atışına benzer ritmik bir düzenin olduğunu görürsünüz.
‘Günleri insanlar arasında tedavül ederiz’ yazıyor Kitapta.
Böyle bir karamsarlık benim karamsarlığım. Biraz mütevekkil, biraz ne derler, kaderci.
İnşallah bu yaşımdan sonra kimse kalkıp bana itikat telkin etmeye çabalamaz.
Ukalamız çok. Elinde komprime itikat haplarıyla gecen adamlarımız çok.
Hap kullanmıyorum, ukalaya duyurulur.
Size bir ‘güzel günler geride kaldı’ hatırası anlatacağım.
Bir gece, Minareci’yle (Mümin Vatansever) Hasan Aycın’ın Piyer Loti Caddesindeki ajansından İlesam’a doğru yürüyoruz.
Tramvay yolundan karşıya geçiyoruz. Ben geçtim. Mümin Abi arkam sıra geliyor.
“Yusuf, kaç yaşındasın?” diye sordu.
“Abi 38 yaşındayım.”
Durdu, baktı bana...
“Güzel günler geride kaldı, biliyorsun değil mi Yusuf” dedi.
Bu benim hayatımla ilgili, önem verdiğim bir cümleydi.
Yaşamış, yaşamış, 40’a merdiven dayamıştım.
O yaşlar bir ‘zeval’ noktası.
Bazı şeylerin zirvesi. Ama zirveden inişin de bir başlangıcı.
Ben, güzel günlerin geride kalışını kendi hayatımda müşahede ediyorum. Eskiyoruz. Kıymetini bildiğimiz ya da bilmediğimiz günlerimiz geçiyor.
Yaşadıkça eksiliyoruz.
“Ömür ilerledikçe yaratma eksiltiliyor.”
7 Haziran seçimlerinden sonra AK Parti iktidarı için de yazmıştım Mümin Abi’nin cümlesini:
“Güzel günler geride kaldı.”
Bu, “AK Parti iktidarının güzel günleri geride kaldı” anlamına geliyordu.
Nesi var günlerimizin? İyi kötü, geçip gidiyor işte, Allah’a şükür.
Eski tadımız yok.
Eski temizliğimiz yok.
Eski haklılığımız yok.
Her kötülük kalbin üstüne siyah bir nokta olarak düşermiş.
Zamanla siyah beyaza gelip gelir, kalp zifir gibi olurmuş.
Sufilerin böyle bir tarifi vardır, kalbin nasıl karardığını anlatmak için.
Böyle mi oldu, düştü siyah noktalar?
Şu anda, parti, iktidar mevzularından bağımsız olarak, gidişatımızın hayra yorulacak tarafı olmadığını düşünüyorum.
‘Her şey çok güzel’ olsa, iyi olurdu.
‘Her şey daha güzel’ olsa, yine iyi olurdu.
Ekrem İmamoğlu veya Binali Yıldırım.
Birisi kazanacak.
İmamoğlu kazanınca bazılarımız çok sevinecek.
Binali Yıldırım kazanınca da başka bazılarımız çok sevinecek.
O an için her şey güzel görünecek.
“Goool!” diye ayağa fırlayacağız.
Fakat maalesef her şey daha güzel olmayacak.
Çünkü çok kurcaladık memleketi.
Sanki sökmeye uğraştık makinayı. Tekrar yapamadık.
Toplarken, artan vidaları, artan cıvataları, somunları, hortumları, pistonları koyacak yer bulamadık.
Makinanın bir tarafı çalışıyor, bir tarafı çalışmıyor.
Bozduk memleketi.
(Seçimin iptal edilmesi bile sökülen makineyi yeniden toplamaya uğraşırken çıkan bir sorun.)
Düzeleceği varsa düzelir. Telaşa gerek yok.