Birisi kendi canına kıydığı zaman üzülüyorum, kim olursa olsun.
Çektiği acıya üzülüyorum. Tükenmişliğine, çaresizliğine, umutsuzluğuna.
Bir hisse de kendime ayırıyorum. Ben yeryüzündeyim ve o öldü, isterse dünyanın başka bir yerinde yaşıyor olsun, başka şehirde, başka ülkede, başka kıtada. Ben vardım ve o öldü, bir şey yapamadım.
Çaresizim, bir şey yapamazdım, uzaktaydı… Diye teselli bulmak kolay.
Ama hiç kimse bir şey yapmadıysa bütün insanların ortak olduğu sorumluluktan bana da bir hisse düşmez mi?
‘Düşmez’ diyenler ekseriyette olabilir.
Mesela denizin kayaların üzerine attığı Aylan bebeğin ölümünden bize hisse düşmez. Suriye’de öldürülen çocukların, Filistin’de öldürülen çocukların, Vietnam’da öldürülen çocukların, Afrika’da öldürülen çocukların…
Veya büyüklerin.
Din, ideoloji ayrımı yapmıyorum. Hepsini dahil ediyorum.
Hissemizi almaya istekli olalım olmayalım, mazeretlerimizi, bizi müstağni gösterecek mantıklı gerekçelerimizi, ‘cehennem başkalarıdır’larımızı, ‘ben yapmadım onlar yaptıl’arımızı sıralayalım sıralamayalım…
Hepsinden, hepimize, az veya çok bir hisse düşer.
Enes’e de çok üzüldüm. Ne güzel çocuk.
Videosunu dinleyemedim. Daha doğrusu dinlemeye teşebbüs de etmedim.
Sanki onun mahremiymiş, muttali olmamam gerekiyormuş gibi…
Bazı insanlar meraklıdır. Eşelemek isterler ne olmuş, ne olmuş da olmuş, niye olmuş?
Hele de ‘öteki’ni itham etmek için daha çok malzeme bulma ihtimali varsa…
‘Öteki’ diye bir şey yoktur aslında, yanlış bölüyoruz dünyayı, ‘berikiler’ ve ‘ötekiler’ diye değil, beride veya ötede duran iyilikler ve kötülükler olarak bölünüyor dünya.
Bir bakıma hepimiz aynıyız, ‘bu taraf’ta veya ‘öte taraf’ta oldukça iyiyiz ve oldukça kötüyüz.
Kafamızda taşıdığımız, kafa konforumuzu sağladığımız şeyden bağımsız olarak.
İyi bakın, hepimiz her türlüsünü görmüşüzdür, eğer gözlerimizi kapamamışsak, kulaklarımızı tıkamamışsak, hayatı hep kendimize yontarak yaşamamışsak…
Cemaatleri, tarikatları korumaya mı çalışıyorum, ondan mı ortadan konuşuyorum?
Hayır.
Bazı insanlar cemaatsiz duramayabilir, kendisini muallakta hisseder, insanlar çeşit çeşit.
Benim tabiatım öyle değil, dostlukları, arkadaşlıkları tabii ki hem anlıyorum hem yaşıyorum ama zihnimin istiklaline daha fazla önem veriyorum ve tercih ettiğim ortamlar bu istiklalin mümkün olduğu ortamlar.
İyiliklerin ve kötülüklerin, doğrulukların ve yanlışlıkların bu kadar müşterek olduğunu söylemek biraz da sorgulamaların, eleştirilerin her yerde lüzumlu olduğunu söylemektir.
Cemaatler, tarikatlar, bizimkiler, başkalarınınkiler dahil.
Başkalarına bakarken titiz ve kuşkulu kendi tarafına bakarken daima müsamahakar ve mutmain olmanın eksik hatta yanlış olduğu düşüncesini de içerir.
Cemaatlerin okulları da yurtları da tabii ki denetlensin, varsa oralardaki gayri insani ortamlar insani hale getirilsin.
Bunu devlet yapacaksa devlet yapsın, bağımsız kuruluşlar yapacaksa onlar…
Anneler babalar da yapsın. Oğlunu, kızını gönderiyorsun, hayat acemisi, savunmasız. Biraz bak, sor, nerededir, ne haldedir?
En çok da cemaatler, kendileri yapsın, biz ne yapıyoruz diye kendisine sorsun. ‘Bizimkiler’ her daim doğru değildir.
Anneler, babalar oğullarını, kızlarını kendileri gibi isteyebilirler.
Bunu başaramazsınız.
Başardığını sananlar olabilir. Ben yaptım. Ben okuttum. Ben gönderdim.
Yanılırsınız.
Bazen rast gider, rast gittiği zaman bile fail siz değilsiniz.
Bazen de rast gitmez. Bizden biraz farklı ya da çok farklı olurlar.
Tecrübe, hap gibi verilemiyor çocuklara.
Çocuğun ruhuna kendi ruhunuzu, kafasının içine kendi aklınızı yerleştirip kafasını kilitlemek için uğraşmak haksızlık.
Değişik renklerdeki, değişik kokulardaki çiçekler gibi her gün aynı sürahiden su verseniz de beklemediğimiz, planlamadığımız bir renkle karşılaşabiliriz.
Olsun. Kendi renklerini bulabilecekleri kadar özgür olmaları daha sağlıklı.
Kötülük öğretmemek, tamahkarlık öğretmemek, merhametsizlik öğretmemek, haksızlık öğretmemek belki de onlara verebileceğimiz en güzel şeylerdir. Tahakküm öğretmemek, istismar öğretmemek.
Öğretmiyoruz ki…
Öğretmediğimizi sanıyoruz.
Tahakküm kursuna göndermiyoruz, tamam.
Onları bir şeye zorlamak tahakküm öğretmek değil mi?
Başka tahakkümleri yücelterek veya ‘bizim tahakkümümüz iyidir’ diyerek tahakküm öğretmiş olmaz mıyız?
Kimseye nasihat edecek rüştte değilim.
Bu son fasıl benim kendime nasihatim olsun.