Zaman insanları terbiye ediyor, ama bütün insanları.
Post-truth olduk, zamanın lakabına intibak ettik.
Söylediğimizin doğru olup olmadığına değil, doğruysa da yalansa da işimize yarayıp yaramadığına bakıyoruz.
Ticarette var. Bürokrasinin yüksek yerlerinde var.
Aslında her mesleğin yüksek yerlerinde var.
Ama siyasette kural.
İktidarda da muhalefette de.
Yalanı söylememek ayıp!
Ayıp değilse bile acemilik.
Beyaz yalanlar, mavi yalanlar, kırmızı yalanlar, gaz kokulu, petrol yeşili, dolar yeşili boy boy yalanlar.
(Arada söylemeyenler vardır. Sözüm onlara değil.)
Bizimkiler yalanı içerideki saf insanlara ve inanmasa bile savunacak yalan arayan uyanıklara söylüyor.
Neden uyanık?
Yalanı doğruymuş gibi kabul etmekten veya söylemekten menfaati var, ondan uyanık.
Daha kapsamlı ve daha vicdansız yalanlar da söyleniyor dünyada.
Mesela ABD’nin başkanı.
“Hastaneyi Hamas vurdu” diyor, İsrail’in vurduğunu çok iyi bildiği halde.
Eski ABD Başkanı Clinton Monica Lewinsky’yle işlediği halttan dolayı değil o işlediği halt hakkında yalan söylemekten hüküm giymişti.
“Baksana Batı’nın ahlakına, ne düzgün adamlar!”
Böyle düşündük.
Clinton yalan söylediği için biraz da mahcup olmuştu.
Biden mahcup olur mu söylediği yalandan?
Biden veya Netenyahu. Ya da onların peşine takılan yerliler ve yabancılar?
Bırakın mahcup olmayı, iftihar ederler; faydalı bir yalan söyledikleri için.
Öyle arsız, öyle pişkin, öyle zalimler ki.
Çocuklar ölmüş, kadınlar ölmüş, savunmasız, masum insanlar ölmüş… Bir kişi, iki kişi, üç kişi değil. Koca bir hastaneyi tuz buz eden tek bir bombayla 500 insan.
Bütün Gazze’de iki hafta içinde beş bin insan.
Bu daha başlangıç. Öldürmeye devam edecekler.
“Dünyanın kılı kıpırdamıyor.”
Ne kadar boş laf!
“İslam dünyasının da kılı kıpırdamıyor.”
O da boş laf.
Hiç yoktan iyidir yine, toplanıyorlar, dağılıyorlar, kınıyorlar, tenkit ediyorlar.
Durun diyorlar, kan dökmeyin diyorlar.
Galiba en çok bunları demeye mezunlar.
İsrail’le harp etmeleri mi gerekiyor?
Ona hem çok uzaklar hem de bunu onlardan istemek çok tutarlı olmayabilir.
Ama hiç olmazsa iktisadi etkisi olacak şok edici adımlar atamazlar mı?
Atamazlar.
Rahmetli Kral Faysal denemişti vaktiyle.
“Kardeşlerim! Neden bekliyoruz? Dünyanın vicdana gelmesini mi bekliyoruz? Nerededir ki dünyanın vicdanı? Mukaddes Kuds’ü Şerif sizi çağırıyor. Kendisini kurtarmanızı bekliyor. Neden korkuyoruz? Ölümden mi korkuyoruz?” demişti 1969’da Rabat’ta topladığı İslam Zirvesi’nde.
İslam Konferansı Örgütü de o zirvede kurulmuştu.
Faysal, petrolü o günlerde ekonomik silah olarak kullanmayı denedi.
Sonuç da aldı. Petrolün varili 2,5-3 dolardan 9-10 dolara çıktı.
(Bunun etkisini sonraları tersinden gördük. Dolarlar çoğalınca Arap alemi yumuşadı.)
O günlerde Kissinger petrol kuyularının bombalanabileceğini söyledi.
Faysal sağlam cevap verdi.
“Tabii ki petrol kuyularımızı bombalayabilirsiniz. Fakat unutmayınız ki, biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk, yine öyle yaşayabiliriz; ancak artık siz petrolsüz yaşayamazsınız.”
Faysal’ın icabına baktılar.
1975 yılında yeğenlerinden biri, Faysal Bin Musaid, bir törende, Melik Faysal’ın yanına yaklaştı ve tabancayla ateş ederek öldürdü.
Sonraları işler yoluna girdi.
Faysal “Siz petrolsüz yaşayamazsınız” demişti ama zamanla Arap rejimleri dolarsız yaşayamaz hale geldiler.
Bir ara Saddam can havliyle İsrail’e bir iki tesirsiz füze attı. Kaddafi de ara sıra ters laflar ediyordu.
İzale edildiler. Şu anda Kaddafi de yok Saddam da.
İran çok söylüyor devrimden beri, “Merg ber İsrail.”
Başka bir şey yapıyor mu?
Akıllıdır İranlılar. Yürüyecekleri ve duracakları yeri bilirler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “One minute”ü önemli bir çıkıştı. Dünyada şok etkisi yaptı.
Sonra yavaş yavaş biz de indik o çıkıştan. Şimdi yerdeyiz.
Yani, “Nerede bu İslam alemi, nerede bu Arap alemi” diye sormanın bir karşılığı yok.
Bizi benzettiler.