Göreve gelişimin ilk yılında Birleşik Devletler özgür dünya uluslarının ruhunu ve müşterek gayesini tazelemek için bir dünya Demokrasi Zirvesi tertipleyecek ve zirveye ev sahipliği yapacak.”
ABD Başkanı Biden bu cümleleri Foreign Affairs dergisinin Mart-Nisan 2020 sayısında yazmıştı. Yani göreve gelmeden epeyce önce.
Yazının devamında iddialı cümleler vardı.
“İçeride ve dışarıda yolsuzlukla savaş” diyordu. “Otoriterliğe karşı savunma,” “insan haklarını geliştirme” diyordu.
“Dünya finans sistemine şeffaflık getirecek, yasa dışı vergi cennetlerinin peşine düşecek, çalınmış varlıklara el koyacak, kendi halklarından çalan liderlerin isimsiz şirketlerin arkasına saklanmalarını zorlaştıracak çabalara öncülük edeceğim” diyordu.
Ben bu ifadeleri bir çeşit ‘para jandarmalığı’ misyonu olarak yorumladım.
Kara parayı takip edeceksin, liderlerin malvarlığının izini süreceksin, yolsuzlukla mücadele edeceksin.
Bir sürü siyasetçinin başı derde girebilir böyle bir süreçte.
‘Şeffaflık’ korkunç bir şey çünkü, bazı siyasetçiler için.
Bu ‘misyon’u siyasi mühendislik için bahane mi edeceksin yoksa hakikaten temiz bir dünya mı istiyorsun?
Bundan kimse emin olamaz.
Fakat sonuçta önemli bir ‘misyon.’
Biden Ocak 2021’de göreve başladı.
O günden beri aklımda. Bakalım ne zaman başlayacak Biden’ın Demokrasi zirvesi?
Hatta o günlerde bu sütunda yazmıştım, başlığı da “Biden Misyonu: Para Jandarmalığı”ydı. (29 Ocak 2021.)
Uzun zaman zirve bahsi geçmedi. Biden koltuğa oturunca unuttu her halde, belki ilk heyecanını kaybetmiştir, bir zirve ile dünyaya nizamat vermemin pek mümkün olmadığı kanaatine varmıştır diye düşünüyordum.
Unutmamış.
Politico dergisi davetli ülkelerin listesini yayınlayınca tartışma yeniden başladı.
Listeye baktım.
Biden’ın yazısına bakarak demokrasileriyle temayüz etmiş ülkelerin toplanacağı bir zirve yapılacağını tahayyül ediyordum.
Hangi ülkeler olabilir bunlar?
Batı Avrupa ülkeleri, Avusturalya, Yeni Zelanda, Kanada falan. Belki beş on tane de ‘müellefe-i kulüb’ ülke.
Yanlış saymadıysam ABD dahil 109 ülke var listede.
Listenin başında Angola. Hemen arkasında Bostwana, biraz aşağıda Kenya.
Dikkatimi çeken başka ülkeler: Moğolistan, Filipinler, Arnavutluk, Ermenistan, Kuzey Kıbrıs, Irak, Pakistan, İsrail.
Listeyi dünya haritası eşliğinde hayalinizde canlandırdığınızda zihninizde Çin’e ve Rusya’ya karşı bir uluslararası çalışma şekillenebilir.
Biraz da ABD’nin arka bahçesinin düzenlenme kaygısına hitap eden tercihler.
Davetliler listesi aynı zamanda demokrasi karnesi midir?
Dünyadaki tartışmalar öyle bir işaret vermiyor.
ABD’ye ‘önce kendi demokrasini düzelt’ diye yazıanara bile rastladım.
Pakistan’ın, Kongo’nun neresi demokrasi? Diye soranlara da rastladım.
Mısır çağırılmamış.
Bu listeye bakarak Mısır’ın çağırılmasına da çağırılmamasına da bir anlam veremem.
Demokrasisi az desem… Tamam az. Kongo’dan daha mı az?
Türkiye’nin durumu sorgulanmayı daha çok hak ediyor.
ABD’yle Nato’da müttefikiz.
Samimiyetimizde bir gerileme oldu ama dengine getirip ‘stratejik ortaklık’ lafı edebiliyoruz.
Daha bir hafta önce Roma’da güzel güzel görüştük.
Birçok konuda mutabık kaldık.
Öyleyse niye biz yokuz?
Bu soruların cevabını araştırmak evvela devlet ricalinin vazifesi.
“Amerika’nın haddine değil bizim demokrasimizi tartmak” diyebilirsiniz.
Veya “Onların ayağına basıyoruz, tabii ki çağırmazlar!”
Böyle derseniz hamaset yapmış olursunuz.
Hamaset yapsınlar, sorun değil. Bizim siyasetimiz gazla çalışıyor.
Ama bazı sorular da sorsunlar.
Putin’le çok içli dışlı olduğumuz için mi?
Hedefi Rusya ve Çin olan bir ‘çalışma’da bizi ‘hedef ülke’lere yakın buldukları için mi çağırmadılar?
Yoksa biz de mi ‘hedef ülke’yiz?
Bizim demokrasimizi mi düzeltecekler? Bizim kara paramızı mı takip edecekler? Onun için mi çağırmadılar?
Çağırıp çağırmamaları benim umurumda değil.
Bu soruların cevabını da çok dert etmiyorum.
Ama devlet ricalinin dert etmesi lazım.