Henry Kissinger yakın tarihin en önemli dışişleri bakanlarından biridir. Belki 70’li yıllar boyunca dünya siyasetinde çok etkili olduğu için bana öyle geliyor.
Aslında 70’lerden sonra da etkisi sürdü.
Hani dünyayı idare ettiği düşünülen İlluminati, Bilderberg gibi esrarengiz teşkilatlar, üst akıllar var ya... O teşkilatların, üst akılların hepsinin içinde Kissinger’ın da bulunduğunu farz etmek adettendir.
Kissinger’ın ‘Dünya Düzeni’ (World Order) kitabı bir çok yerde kendine, daha doğrusu Batı lehine yontsa da sistemin bakış açısını anlamak bakımından öğreticidir.
30 Yıl Savaşları’nın ardından Kutsal Roma, Fransa, İspanya, Hollanda, İsveç ve çok sayıda Alman Prensliği arasında imzalanan Westfalya Anlaşması’ndan haberim vardı.
Sadece ansiklopedik bir bilgi olarak.
Kissinger’ın ‘Westfalya Barışı’nı ‘dünya düzeni’ tasavvurunun merkezine koyduğunu, her ihtilaflı konuda Westfalya Barışı’na müracaat ettiğini bu kitabı okurken öğrendim.
Kissinger’a göre Westfalya Barışı her bir devletin kendi toprakları üzerindeki egemenlik haklarını tanıyordu. Tarafların her birinin öteki devletlerin iç yapılarını ve dini inançlarını bir realite olarak kabul etmelerini teminat altına alıyordu.
Kissinger kitabında Mısır’daki İhvan-ı Müslimin’in ve İran İslam Devrimi’nin öğretilerinde cihanşumül bir İslami dünya düzeni fikrinin mevcut olmasını Westfalya barışına aykırı buluyor.
Batılı ittifakların soğuk savaştan sonra Ortadoğu’ya yönelmelerini Westfalya düzeninin muhafaza edilmesi amacına bağlıyor.
Bunu, tarihi gerçekliğe münasip rötuşlar uygulayarak başarıyor. Bazı şeyleri görmeyerek, bazılarını abartarak.
Bana Kissinger’ı ve Westfalya Anlaşması’nı hatırlatan hadise ise Rusya’yla Ukrayna arasında son günlerde iyice tırmanan gerilim.
Malum, Rusya 2014’te Kırım’ı dünyanın gözü önünde ilhak etti.
Nato’nun, Avrupa’nın ve bilhassa dönemin ABD Başkanı Obama’nın mahzun bakışları arasında Westfalya barışını ihlal etti.
Fakat o günlerde kimse Westfalya barışından söz etmedi.
Trump Rusya’ya diş bilediyse bile dört sene boyunca her hangi bir teşebbüste bulunmadı.
Donbass bölgesi de 2014’ten beri Rus yanlılarının kontrolünde. Resmen ilhak edilmedi ancak fiilen Ukrayna’dan koparıldı.
Bunların toplamından tartışmasız bir Putin zaferi çıkıyor.
Bütün Avrupa’nın ve dünyanın jandarması ABD’nin sineye çektiği bir Putin zaferi.
Şimdi Rusya Ukrayna hududuna asker yığıyor. Ufak tefek çatışma haberleri geliyor.
Karadeniz’in kuzeyi ısınırsa, güneyi de biraz ısınır.
Nitekim, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky hemen geldi İstanbul’a.
ABD, Montrö anlaşmasındaki kısıtlamalara riayet ederek Karadeniz’e savaş gemisi gönderiyor.
Gemilerin Sivastopol önlerine gidip nizam topu atma ihtimali var mı?
Zannetmiyorum.
Yine de Biden ile Putin’in ilk kez bu kadar karşı karşıya geldiklerini düşünebiliriz.
Biden, Obama gibi kulağının üstüne yatmayacağını hissettirmek istiyor olabilir.
Hissettirmek, Putin’in tutumunu değiştirir mi?
Hislere hitap eden ‘soft’ etkinliklerin Putin’e tesir etmediği tecrübeyle sabit olmalıydı.
Bir görüşe göre Putin, Biden yönetimini test ediyor.
2036’ya kadar başkanlığa devam etmeyi kafasına koyan Putin, ciddi bir tepki görmezse yeni hedeflere bile yönelebilir.
Bizim durumumuz ise nazik.
Hani Nasrettin Hoca bir kızını çömlekçiye bir kızını rençbere vermiş ya...
Çömlekçi damat havalar güneşli gitsin de çömlekler kurusun diye dua istiyormuş hocadan.
Rençber olan da ekinlerin yeşermesi için yağmur duası istiyormuş.
Biz de iki arada bir deredeyiz.
Rusya’yla Ukrayna’nın arasında...
(Suriye’de ve Libya’da da bazen Rusya’yla, bazen ABD’yle, Avrupa’yla çelişen politikalarımız var.)
Rusya’yla yakın ilişkilerimize rağmen Kırım’ın ilhakını kınamaya devam ediyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kırım’ın ilhakını tanımadığımızı, Kırım Tatarları’nın akıbetine önem verdiğimizi her durumda söylüyor.
Bu konumu büyük bir sıkıntıya duçar olmadan korumak başarı sayılır.
Benzer bir tutumun Çin’in Doğu Türkistan’daki acımasız asimilasyon politikalarına karşı da sergilenmesi münasip olurdu.
Bunu daha önce, 2009’da yapmıştık, şimdi de, Çin’in toprak bütünlüğüne halel getirmeden yapabiliriz.
Westfalya barışını da bozmuş olmayız.
Demek ki Çin’le ilişkilerimiz daha nazik.
Baksanıza, Çin büyükelçisinin muhalif siyasetçilere sataşmasını bile sükut geçiyoruz.