Basit, günün her saatinde kolayca sorduğumuz ve kolayca cevap verdiğimiz bir soru, ‘Nasılsın?’
Soruyu bir hastaya ya da bir dertliye soracağımız zaman biraz tereddüt geçirebiliriz ama âdettendir sorarız yine.
Bize sorulduğu zaman da ‘İyiyim’ der geçeriz cevabımızın doğruluğu ya da yanlışlığı üzerinde düşünmek için duraksamadan.
Zamanında bir kıssa okumuştum, kimle kim arasında geçtiğini çoktan unuttum. Bir zat, aynı bugün bizim yaptığımız gibi, arkadaşına “Nasılsın?” diye soruyor.
Arkadaşı 20 bin dinar borcu olduğunu söylüyor.
Soruyu soran ortalıktan kayboluyor. Dönüyor, dolaşıyor, para edecek neyi varsa satıp savıyor, 20 bin dinarı tedarik edip arkadaşına teslim ediyor.
Anlaşılan olay varlıklı insanlar arasında geçmiş, çünkü 20 bin dinar eski zamanlarda da şimdi de büyük bir meblağ. Ya da birisi sevabına uydurmuştur hikâyeyi.
Uydurma bile olsa, ‘Nasılsın?’ sorusunun çok ciddi, sorumluluk doğuran bir soru olabileceğini düşündürmesi açısından faydalı bir hikâye.
Birkaç gün önce Gazze’de yaşayan Filistinli (araştırmacı, hikâye anlatıcısı) Fatma Zehra Sehwail’in ‘Nasılsın? Gazze’de cevabını vermek için çabaladığım soru’ başlıklı yazısını okudum.
Bizim hayatımızda bir değişikliğe sebep oluyor mu Gazze’deki soykırım?
Kimi zaman. Kimi zaman da her şey yolundaymış gibi günlük telaşemizle meşgul oluyoruz.
İnsan hali bu.
Bir acıyı kesintisiz diri tutmak her insanın harcı değil.
Bir Gazzeli’ye “Nasılsın?” diye sormanın doğurabileceği hisleri ve düşünceleri anlamak için dilim döndüğünce Al-Jazeera’daki yazıyı aktarmak istiyorum.
“Nasılsın? Kenyalı, Nijeryalı, Türk, İngiliz, Ürdünlü, İranlı, Mağripli arkadaşlarımın günlük mesajlarıyla bana ulaşan basit bir soru. Dostların birbirlerine sorduğu alelade bir soru gibi görünse de bu soruyu hâlâ hayatta olup olmadığımdan emin olmak için sorduklarını hissediyorum.
Bunu yapmalarının sebebini anlıyorum ama ‘Nasılsın?’ sorusunu içeren bir mesajı her alışımda cevap vermekte zorlanıyorum.
Nasılım? Soykırımın ikinci günü panikle terk ettiğim evimi düşünürken?
İnşa etmek için eşimle birlikte yıllarımızı verdiğimiz evimizin bir İsrail hava hücumunda yerle bir olduğunu bilip dururken, nasılım?
Nasılım? Medyadaki haberlerin görüntülerinde onca güzel hatırayı paylaştığımız evimizin yerinde sadece bir moloz yığını kaldığını hatırlarken?
Doktoramı tamamlama hayallerim evimin enkazı altında kalırken, nasılım ben?
Küçük kızımın ağlayarak oyuncaklarıma ne oldu diye sorduğunu işitirken nasılım?
Büyük kızımın tam liseye başlayacakken eğitim hayallerini kaybettiğini görürken nasılım?
Her gün spora giden oğullarımın çaresizliklerini, birer ünlü sporcu olma hayallerini kaybedişlerini görürken, nasılım?
Bugüne kadar yazdığım bütün araştırma evrakımı evimin enkazı altında kaybettiğimi hatırlarken nasıl olabilirim?
Çocuklarıma güzel bir kütüphane kurmak için satın aldığım her bir kitabın artık var olmadığını düşünürken nasıl olabilirim?
Yağmurlarda defalarca suların bastığı ve böceklerin istila ettiği bir çadırda yaşarken, nasılım?
Ne haldeyim? En temel sağlık hizmetlerinin ve ilaçların bulunmadığı bir ortamda çocuklarımın sağlığı için sürekli endişelenirken?
Çocuklarımın doğru dürüst beslenemediğini bilirken? Bir yıldır konserveden başka bir şey yiyemediğimizi, etin ve balığın tadını unuttuğumuzu bilirken?
Çamaşırları ve bulaşıkları ellerimle yıkamak için saatler harcarken. Çocuklarımın su kamyonunun peşinden koştuğunu görürken?
Çıldırmış sabun fiyatlarıyla eşyalarımı nasıl temiz tutacağımı? Çocuklarımın kışın ne giyeceklerini, onları nasıl sıcak tutacağımı kara kara düşünürken?
Çalışmamı tamamlayabilmek için telefonumu şarj edecek bir yer ararken, nasılım?
Bir soykırımın ortasında hikâye anlatıcılığı yapacak gücü bulmaya çabalarken nasılım?
Yakınlarımın sağ olup olmadığından emin olmak için iyi bir internet bağlantısı bulacağım diye uzun uzun mesafeleri yürürken?
Şehit ve yaralı listelerini incelediğim sırada tanıdığım bir isimle karşılaşmaktan korkarken, nasılım?
Bu kadar çok akrabamı ve komşularımı kaybetmekle nasıl baş ediyorum?
Bütün bu acıların ve yarın başımıza ne gelecek korkularının ortasında, nasılım?
Çadır kampındaki çocukları etrafıma toplayıp onlara öyküler anlatırken, onlara ve kendime bir umut penceresi açmak için umutsuzca çabalarken nasılım?
Nasılım ben? Cevabını veremediğim gündelik bir soru. Belki de bir sözlüğe ihtiyacım var soykırımın ortasında nasıl hissettiğimin tanımını bulmama yardım edecek.
‘Nasılsın?’ Gazze’nin dışında cevaplamak için fazla düşünmeyi gerektirmeyecek basit bir sorudur çünkü orada insanların var olma hakkı vardır.
Biz Gazze’de ‘insan hakları’nın nereye kaybolduğunu bilmiyoruz. Gittiğimiz her yerde moloz, çöp ve lağım var.
Yıllarca çok çalıştım, çocuklarıma örnek alabilecekleri bir rol model, güçlü ve bağımsız bir kadın modeli sunabilmek için.
Ne yazık ki artık gücümü kaybettim.
Şu soykırımın ortasında, basit bir soruya, nasılsın sorusuna bile cevap veremiyorum.”