Belki daha eskiden de söyleniyordur, ben o sıralar işitmiştim. Türkiye’nin dış politikasının milli olmadığını vurgulamak için şöyle deniliyordu:
“Türkiye, İsrail’i ilk tanıyan Cezayir’i ise en son tanıyan ülkedir.”
Sonradan baktım. O kadar doğru değil.
İlk tanıyan Türkiye değilmiş. İslam ülkeleri tabir ettiğimiz halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkeler arasında İsrail’i ilk tanıyan Türkiye’ymiş.
Kuruluşundan yaklaşık bir yıl sonra, 1949 martında tanımışız.
Cezayir’le ilgili hikayemiz daha karmaşık ve dramatik.
NATO’ya yeni üye olduğumuz için Cezayir bağımsızlık savaşına lakayt kalmışız.
Cezayir’i ilgilendiren BM oylamalarında Fransa lehine oy kullanmışız.
Tabii bunlar Adnan Menderes’in başbakanlığı döneminde gerçekleşiyor.
Sonraları, 1957’den itibaren çekimser kalmaya başlamışız.
Biamag’da okudum, 1958’de Asya-Afrika ülkeleri grubunun BM’de Cezayir’in bağımsızlığının tanınması için verdiği önergeye çekimser oy vermişiz.
Bizim çekimser oyumuz sayesinde bağımsızlık 1 oy farkla reddedilmiş. Cezayir bağımsızlık savaşı üç sene uzamış. Üç sene daha kan dökülmüş.
Cezayir 5 Temmuz 1962’de bağımsızlığını kazandı.
Biz Cezayir’i 31 Temmuz 1962’de tanıdık. Ancak büyükelçiliğimizi 30 Haziran 1963’te açtık.
Cezayirliler Türkiye’nin bu duyarsızlığını unutmadılar.
Aramız, 1985 yılında, Başbakan Turgut Özal’ın Cezayir ziyaretinde Türkiye’nin takındığı tutum sebebiyle Cezayir’den özür diledikten sonra düzelmeye başladı.
Yani ‘ilk’ ve ‘son’ sıfatları tam doğru değil. Ama ayak sürümelerimiz doğru. Dolayısıyla dış politikamızın uygunsuzluğu da doğru.
Nereden aklıma geldi bu konuya girmek?
Truman’ın İsrail’i bağımsızlığının ilanından 11 dakika sonra tanıdığını okuyunca aklıma geldi.
Biden, İsrail’in Gazze’ye saldırmasından birkaç gün sonra ziyarete gittiğinde düzenlediği basın toplantısında söylemiş. Aynı toplantıda şunu da söylemişti Biden:
“Eğer İsrail mevcut olmasaydı onu icat etmemiz gerekirdi.”
İcat etmiş kadar oldu!
ABD üniversitelerinde İsrail ve Biden protestoları devam ediyor.
En son öğrenciler Hamilton Hall adlı binanın adını Hind’s Hall diye değiştirmişler.
Nedir Hind?
6 yaşında güzel bir kız çocuğu.
Birkaç resmini gördüm. Şirin mi şirin.
29 Ocak’ta Gazze’de İsrail askerleri tarafından ailesiyle birlikte vahşice katledildi.
Şimdi, bu haberi ve buna benzer haberleri okuyunca dua etmemin bir sakıncası var mı?
Mesela, “Allah belalarını versin” dersem, antisemitizm yapmış olur muyum?
Böyle duaya ‘beddua’ deniyor Türkçede.
Bunun neresi beddua?
Kasım’da başkanlık seçimleri var. “Öğrenciler Biden’a gününü gösterecek” diyebilmek isterdim.
Fakat Biden’ın alternatifi Trump.
Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasını tanıyan adam.
En son Time dergisine verdiği röportajda demiş ki:
“İki devletli çözümün işleyeceğini düşündüğüm zamanlar oldu. Ama şu anda iki devletin son derece zor olduğunu düşünüyorum. Gitgide daha da zor olacak.”
Siyonist Parti lideri Smotrich, Trump’ın bu açıklamasını çok beğenmiş. Diğer dünya liderlerinin de Trump kadar cesur olmasını temenni etmiş.
Hoş, Biden ara sıra “İki devletli çözüm” diyor da ne oluyor?
Hiç!
İsrail ne istese veriyor.
ABD için ve dünya için iki seçeneğin birbirinden ciddi bir farkı yok.
Biri kır katır, biri kırk satır.
Yani oturduğu yerden kendi kendine gelin güvey olmak, Biden’ın ya da Trump’ın tarafını tutmak saçma.