Battal Gazi Hindistan’a gitti mi?

Yusuf Ziya Cömert

"Cafer bir gün Şam dağlarında teferrüç eylerken nagah bir geyiğe rastladı. Geyik kaçtı o kovaladı, geyik kaçtı o kovaladı, derken bir mağaraya vardılar. Geyik mağaraya dalıp gaip oldu. Cafer de atından inip mağaraya girdi. Bir çıra yakıp yürüdü. Mağarada iç içe inler varmış; şunda mı bunda mı derken kaybolup gitti ne geyiği bulabildi ne dışarı çıkabildi.”

“Biraz dinlenmek için oturunca uyuyakaldı. Uykusunda bir rüya gördü. Rüyada Boz Gazi kendisine şöyle diyordu: “Ey ciğerkuşem, bu mağarada doru sarı bir atla bir mızrak, bir gürz ve zümrüt kabzalı elmas bir kılıç bulacaksın. Atın adı Aşkar Devzadedir ki Sahipkıran onu Kuh-i Kaf’tan getirmiş ve süvar olup nice gazalar etmiştir. Aşkar ve silahlar Sahipkıran’dan sana yadigardır. İnşallah sen de Hak yolunda nice gazalar kılarsın.”

Her şey fevkalade. Sahipkıran’la Battal Gazi arasında da bir bağ kurulmuş.

Bir başka nüshada geyiği Battal Gazi’nin babası Hüseyin Gazi kovalıyor. Mağarada gaipten bir ses geliyor: “Ya Aşkar! O yiğide itaat et. Seni Hak Teala Cafer’e gönderdi.” At itaat ediyor. Hüseyin Gazi atın yularını tutuyor. Atın önüne dikili süngüyü yerden çıkarıyor. “Gördü ki bir yazı var. ‘Bu süngü senindir.’ Başka bir tarafında gördü ki Âdem Peygamber’in iki bölük saçı, Davut Peygamber’in zırhı, İshak Peygamber’in zırhlı örtüsü, Emirü’l Mü’minin Hazret-i Hamza’nın bütün silahları orada hazır.”

Bu kez bağ, Âdem Aleyhisselam’a kadar gidiyor.

Birinde Cafer var mağarada birinde babası. Bu çelişki mi?

Alakası yok.

Nüshadan nüshaya, anlatıcıdan anlatıcıya bazı yerleri değişebilen, ama ruhu aynı kalan öyküler.

Bir kültürün içinde doğuyor destan. Doğduğu kültürü yansıtıyor.

Anlatıcının mezhebini ve meşrebini destanın bir unsuru saymak lazım.

“Yezidiler ayaklandılar, Hasan’ı ve Hüseyin’i şehid ettiler. Hilafeti gasp ile Yezit tuttu. Yetmiş dört yıl ihanet etti” diye anlatır bazıları, Battal’ın soyunu tarif ederken; bazıları da “Anun ardınca Keşmiri dirler idi, anı da elma gibi atından kapdı, iki elin bağladı, Sünnilerden yana viribdi” der, bir döğüşü tasvir ederken.

Hasan Aycın işin meşrep tarafıyla ilgilenmiyor. Elindeki nüshaları esas almış, fakat bazı tadilatlar yapmış.

Ne gibi?

Diyelim metinlerin orijinalinde ayrıntılı işret tasvirleri var. Oraları ayıklamış.

Sakıncalı, İslam’ın ruhuyla çeliştiğini düşündüğü bazı bölümleri de tashih ederek anlatmış.

Eh, bu kadarı anlatıcının yetkisi dahilinde.

Bu sütunda tarihi -bilhassa Müslümanların tarihini- dikensiz gül bahçesi yapmaya uğraşan ‘süzme’ tarih anlayışını eleştirdiğim olmuştur.

Tarihin size gerçeği söylemeyi amaçlamasını istersiniz, sizi kandırmasını, sizi uyutmasını değil.

Birkaç haftadır Hasan Aycın’ın ‘Hamzaname’sinden ve “Battalname’sinden bahsediyorum.

Bunlar destan.

Aslı destan ama Hasan Aycın bunları birer roman gibi yeniden kaleme almış.

“Gibi” dedim, roman değil mi yani?

Battalname ve Hamzaname o kadar destan ki, destan nitelikleri o kadar bariz, o kadar ağır basıyor ki zihnim beni ‘destan’a doğru çekiyor.

Tarihin sizi kandırmasını istemezsiniz, ama ‘destan’ın sizi hayal aleminde gezdirmesinde bir sakınca yoktur.

Hz. Hamza Hindistan’da devlerle cazularla savaşmış mıdır?

Malatya’da mukim Cafer bin Hüseyin Sind’e, Kaf dağına gitmiş midir?

Nasıl gitsin Hz. Hamza ya da Cafer oralara?

Var mıdır Kaf Dağı diye bir yer?

Sorgulamaya lüzum yoktur.

Biliyorsunuz çünkü, destandır o, olağanüstülükler olur destanda; insanlar uçar, kaçar, cinler, periler, devler, türlü acayiplikler yaparlar.

Kahramanımız da bütün kötülüklere, zulümlere karşı fevkalbeşer bir kuvvetle mücadele eder.

Belki bir değerler toplamıdır destanda vermek istediğiniz.

İnsanlar iyiyi iyi bilsin, kötüyü kötü. Bunu öğrenirken, destanı dinlerken, iyiliğin yanında olsun, kötülüğün karşısında.

İyinin kazanmasını istesin, kötünün ceza görmesini, yani bir çeşit adalet öğrensin. Zulmü sevmesin, buğz etsin.

Yıllar sonra, destanlar aleminin kapısını yeniden aralamış oldum.

Hasan Aycın sayesinde.

Hamzaname ve Battalname’den sonra üçüncü bir romanın müjdesini verdi Hasan Abi.

Diyelim, bir ‘üçleme’nin sonuncusu.

Anladığım kadarıyla bu yeni romanın arka planında bir destan yok. Kendisi var.

Yani daha roman.

Adını da söyledi. Yazsam mı şimdi?

Adı ‘Münteha.’ O da muhtemelen İz Yayıncılık’tan çıkar.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (26)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.