Kur’an-ı Kerim’i okuyabiliyorum. Ama bir de Arap harfleriyle yazıldığı halde rahmetli Babam İsmail Cömert’in Türkçe gibi okuduğu yazılar var.
Hatta babamın Düzce’de merhum Hafız Hasan Efendi’de okurken cep takvimine düştüğü notlar da Arap harfleriyle. Unuttum şimdi, bazen babam evin içinde sesli okurdu.
Ama ben, bunları okumasını bilmiyorum.
Salih (Kılıç) Abi’ye sordum bir gün “Abi, bu eski Türkçe yazıları nasıl okuyorsun?”
Bana bir kaide, bir usul söylemesini bekliyorum.
Yok, öyle bir şey söylemedi.
“Uyduruyorum” dedi.
Haydaaa! Bir yazı uydurularak okunur mu?
Babamın kütüphanesinde birçok dilden kitaplar var. Arapça, Farsça, eski Türkçe, yeni Türkçe.
Bir tane de içinde renkli resimler olan eski Türkçe yazılı bir kitap var. Babamın bu kitabı Türkçe olarak okuduğunu hatırlıyorum.
O kitabı aldım, ben de Salih Abi’nin dediği gibi uydurmaya başladım.
Kem, küm.
Kitabın adı “Türkiye Uyan.”
Bunu okumak kolay oldu, harekeli yazılmıştı.
Metinleri okumaya girişmiyorum, önce resim altlarına bakıyorum.
Muhtemelen ilk okuduğum cümle şudur:
“Edirne’de Saray İçi denilen bağçelikde açlıkdan öldürülen Kardeşlerimiz.”
Fotoğraf değil, karakalem.
Arka planda Selimiye Camii’nin silüeti.
Yakın planda kimi ölmüş, kimi can çekişen Müslüman ahali.
Ayakta tek tük üniformalı Bulgar askerleri.
Ağaçların kabukları insan boyuna kadar soyulmuş.
Sarayiçi’ndeki ağaçların kabuklarını insanlar açlıktan yemiş.
Şu ise bir fotoğrafın altında yasılı:
“Bulgarlar tarafından katl-i am edilen masum Müslümanlar.”
Yere sıralanmış 8-10 tane erkek cesedi.
Tabii kitabı başından sonuna okumadım. Resim altlarını, bazı paragrafları okuduktan ve eski Türkçeyi artık söktüğüme kanaat getirdikten sonra bıraktım.
Hastanede Fevzi Çakmak’ın “Batı Rumeli’yi Nasıl Kaybettik” kitabını okurken bu kitap, “Türkiye Uyan” yine hatırıma geldi.
Hastaneden çıktıktan sonra hemen bir sahaftan sipariş ettim.
Sonra, birkaç gün bu kitapla meşgul oldum.
Yazarı Tüccarzade İbrahim Hilmi. Soyadı kanununda ‘Çığıraçan’ soyadını almış.
Acayip bir adam.
Bir yayıncı.
Aynı zamanda gazeteci. Aynı zamanda yazar.
İslam Ansiklopedisi’nde etraflıca biyografisi var.
Romanya’nın Tuna Deltası yakınındaki Tulça kasabasında doğmuş, ailesi 1883 yılında İstanbul’a göçmüş.
İkdam gazetesinde abone memurluğu yapmış.
Kurduğu yayınevine “Kitabhane-i İslam ve Askeri” adını vermiş. Bu konuda kitap yayımına devam etmek için Doğu ve Batı Trakya’yı, kısmen Makedonya’yı, Teselya’yı dolaşmış. Dolaşırken, neşredeceği bir seri kitap için abone kaydetmiş. 35 altın lira toplamış. Beş yıl içinde 200 kadar askeri kitap yayımlamış. Mustafa Kemal’in Zabit ve Kumandan ile Hasbihal adlı ilk kitabı da Hilmi efendinin yardımıyla basılmış. Millet Gazetesi’ni çıkarmış. Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi, Ahmed Refik, Abdülhak Şinasi gibi önemli yazarların yayıncısı olmuş. Harf devriminde eski harflerle bastığı ders kitaplarının tamamı elinde kalmış, büyük zarara uğramış. Yılmamış, yayıncılığa devam etmiş.
Kitabını bastığı yazarlar kadar şöhretli olmadığı kesin. Ama kendi yazdığı eserler de var.
Türkiye Uyan isimli eserinin alt başlığında “Millet-i Osmaniye’nin intibahına gençlerimizin terbiye-i istikbaline hadim ahlaki ve içtimai müfid bir rehberdir” yazıyor.
Altta da Polonyalı yazar Henryk Sienkiyeviç’ten bir alıntı:
“Bir millet uğradığı mağlubiyetleri bir mağlubiyet-i kat’iye şeklinde kabul etmez. Belki kendinde yeni bir gayret-i faalane tevlidi için bu hezimetlerden bir ders-i intibah çıkarır. Çünkü bir hareketin meşruiyeti için la yetezelzel bir itikad ve sebat lazımdır.”
La yetezelzel. Sarsılmaz. Bu isimde bir şarkı bile çıkmış!
Anlaşılmıştır her halde.
Balkan harbi korkunç bir hezimet.
İbrahim Hilmi Bey milleti uyandırmak, ayağa kaldırmak istiyor.
Ne demiş ne yazmış bunu temin etmek için?
Bu kadar alakadar olduk, biraz daha sabredelim. İnşallah haftaya Tüccarzade İbrahim Hilmi’den birkaç paragraf iktibas edelim.
Bu arada, Salih Abi’nin dediği doğruymuş. Eski Türkçeyi okurken geniş bir kelime dağarcığına ve hızlı işleyen bir ‘uydurma’ kabiliyetine ihtiyaç var.
(Korkumdan ‘kelime haznesi’ diyemedim. Zannediyorum doğrusu ‘hazne.’ Kulağımda öyle kalmış. Ama ‘hazine’ de aynı maksada hizmet ediyor. İkisinin de taraftarı, hatta fanatiği var.