Filistin davası’nın Arap aleminin en büyük meselesi olduğunu söylesek, Filistin’in Araplar açısından önemini abartmış olur muyuz?
Evet, biraz abartmış oluruz.
Arap milliyetçiliğinin zirveye çıktığı 60’larda ve 70’lerde Filistin bütün Araplar için çok daha önemliydi.
Arap rejimleri soğuk savaş yıllarında denge politikası takip ediyordu.
ABD’den yüz bulamadıkları durumlarda Sovyetler’e yaklaşmak onlara bir manevra alanı sağlıyordu.
O yıllarda Mısır başta olmak üzere bazı Arap rejimleri (Suriye, biraz isteksiz de olsa Ürdün) Filistin için savaştılar.
Aslında Ürdün kendi toprağı için savaştı. Çünkü Batı Şeria ve Kudüs Ürdün toprağıydı.
1967’de hepsi kötü bir şekilde mağlup oldular.
Bu yenilgiden sonra Kral Faysal’ın liderliğindeki Suudi Arabistan bir petrol ambargosu başlattı. Faysal’ı suikastla cezalandırdılar. Ama petrol fiyatları bir daha düşmedi.
Petrol fiyatlarının artması Filistin’e değil petrol kuyularının üzerinde oturan Arap rejimlerine yaradı.
Sanki batı, ambargodan sonra bu rejimlerin sadakatini petrole daha fazla dolar ödeyerek ödüllendiriyordu.
Soğuk savaştan sonra Filistin’in Arap rejimleri için cazibesi azaldı.
Dünya artık tek kutupluydu ve ABD’den sıkılınca sığınılacak bir doğu bloku kalmamıştı.
Bazı rejimler, mesela Saddam’ın Irak’ı, İran’la 8-9 yıl savaşmasının ücretini Kuveyt’i işgal ederek tahsil etmesine izin verilmeyince Arap halkları nezdinde bir meşruiyet vasıtası olarak Filistin’den istifade etmeye çalıştı.
İsrail’e birkaç hantal füze attı.
ABD ve müttefikleri Saddam Hüseyin’i ve Irak’ı ağır bir şekilde cezalandırdılar.
İki körfez savaşıyla üniter yapısını bozdular.
Hala tek bir Irak vardı ama içeriden ek yerleri belli olacak şekilde bölünmüştü.
Bir gayrı Arap faktör, İran’daki İslam Devrimi 70’lerin sonundan itibaren Kudüs’ün özgürleştirilmesini ve İsrail’in izale edilmesini rejiminin şiarlarından biri haline getirdi.
Bu, 67 savaşından bugüne kadar Ortadoğu’da İsrail’i rahatsız eden birkaç hadiseden biriydi.
Çünkü İran, Lübnan’daki vekilleri vasıtasıyla İsrail’in canını sıkma potansiyeline sahipti.
İsrail’i rahatsız eden bir başka gelişme de Mısır’da İhvan-ı Müslimin’in iktidara gelmesiydi.
İlk defa Mursi’nin Devlet Başkanlığı sırasında Mısır Refah kapısını açık tuttu ve Gazze’ye insani yardımların gönderilmesine imkân tanıdı.
İhvan’ın Mısır’daki kısa süreli iktidarından sonra, karakter olarak Daeş, el-Kaide gibi örgütlere benzememesine ve şiddeti hiçbir zaman bir politika olarak uygulamamasına, hatta şiddet mağduru olmasına rağmen, İhvan, bütün Arap rejimleri açısından en önemli tehdit haline getirildi.
Hamas’ın köklerinin İhvan’la irtibatı Arap rejimlerinin Gazze’ye mesafeli durmasına sebep teşkil etmiştir.
Suriye’de muhalefetin Baas rejimini devirme ihtimali de İsrail’i rahatsız edebilirdi.
Buna Arap Baharı’nın seyrini değiştirerek, biraz da İran’ın uzantısı Hizbullah’ın katkılarıyla mâni oldular.
Yakın tarihteki bu gelişmeleri anlatırken sanki İsrail’in menfaatlerini merkeze alıyorum.
Aslında o kadar değil.
Daha genel bir politika icra ediliyor. Bu arada, kollanması gerektiği durumlarda İsrail’in menfaatleri kollanıyor.
Bütün bu süreçler boyunca Filistin’in işgal altında olması Arap rejimlerini dolaylı olarak etkiliyordu.
Daha çok, kendi toplumları nezdinde bir meşruiyet meselesi olarak.
Hiçbir Arap rejimi Filistin’i işgal altında tutan İsrail’le ilişki kurmuyordu.
Enver Sedat’ın Mısır’ı Camp David anlaşmasıyla bu politikanın istisnasını teşkil etti. Daha sonra Ürdün İsrail’le barıştı.
Arap Baharı’nın arkasından Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn de İsrail’le diplomatik ilişki kurdu.
Suudi Arabistan’ın da aynı yoldan gitmesi bekleniyordu ama İsrail’in son saldırıları buna mâni oldu. Önceki gün Suudi Prens Selman başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devleti kurulmadan İsrail ile ilişki kurmayacağını ilan etti.
Bu tutum, Suudi rejiminin Filistin’i önemsemesinden kaynaklanmıyor.
Arap dünyasının, bir rejimler toplamı olarak değil ama halk olarak Filistin’i önemsemesinden ve bulundukları rejimin Filistin konusundaki tutumunu bir meşruiyet meselesi olarak görmelerinden kaynaklanıyor.
Evet, Filistin, Arapların en önemli meselesi. Ama Arap rejimlerinin değil.
Onların birinci meselesi iktidar.