Al gülüm ver gülüm.’ Ne kadar zarif ne kadar candan bir ifade tarzı.
‘Gülüm.’ Diyorsun. Kime söylersin gülüm?
Sevdiklerine söylersin, eşine, oğluna, kızına, kardeşine, dostuna...
Öyle mi?
Burada tam olarak öyle değil.
‘Al gülüm ver gülüm’ lafının arkasında sertçe bir bakış var.
“Ben kârıma bakarım…”
“Para bu tarafa, mal bu tarafa…” gibi bir bakış.
Yani hepten ‘gülüm’ değil.
Bir tarafı, “Sen beni görme ben de seni görmeyeyim.”
Teraziyi yanlış tartıyorsun. Bir kiloda elli gram bir tonda elli kilo iç ediyorsun. Et.
Malı benden aldığın sürece sesimi çıkarmam. Toplamda ikimiz de harikayız, dürüst, düzgün.
Öbür tarafı “Sen beni gör ben de seni göreyim.”
Hani ‘kazan kazan’ diyorsunuz ya… İkiniz de kazanıyorsunuz.
Sulh ve sükûn içinde rüşvet teatisi. İlla para alınıp verilmesi gerekmez. Rüşvet-i kelam dahi olabilir.
‘Gül’ ile daha güzel şeyler yapılabilirdi.
“Gül alırlar, gül satarlar, gülden terazi tutarlar, gülü gül ile tartarlar, çarşı pazar güldür gül.”
Farabi’nin Medinetü’l Fazıla’sında anlatamadığı kadar sarih ve güzel.
Ümmi Sinan bir şiirle demiş diyeceğini.
Şiir, ‘keramet’ gibi; bazen uzun mesafeleri yıldırım hızıyla aşıyorsun.
Bizimkiler de öyle mi yapıyor acaba? Çarşı pazar gül müdür?
Kim ‘bizimkiler?’
Bizim siyasetçiler.
Masaya oturduklarında gül alıp gül mü satıyorlar?
Masa deyince altılı masaya takılmak zorunda değiliz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’la MHP lideri Bahçeli.
Keza Erdoğan’la Hüda Par. Onlarınki de bir nevi masa.
Devlet Bey’in Hüda Par’dan hazzedeceğini zannetmiyorum.
Hüda Par’dakiler de Devlet Bey’i pek sevmez.
Aynı muhitlerde dura dura ileride birbirlerine canları ısınır mı? Bu bile uzak ihtimal.
Aslında CHP’yle İyi Parti de birbirlerine bayılmazlar.
Gül alıp gül satmaları beklenmez. Gülden terazi tutmaları da…
Ama kader onları aynı çatının altına buluşturdu.
Ne yapsınlar? Yüzde 50+1’i babalarının evinden getirmediler.
Yüzde 50+1 demek pazar yeri demek. Yetişen alıyor demek.
“Ben onları bilmez miyim, kirli pazarlıklar yapıyorlar.”
Ah canııım! Sen temiz pazarlıklar mı yapıyorsun?
Biz temiz pazarlık yaparız, bize temizoğulları derler.
Temizoğulları, semizoğulları…
Pazarlık, niye kirli sayılıyor?
Adı üstünde pazarlık. Sen şunu alacaksın, ben bunu.
Mesela Yeniden Refah’ın lideri Fatih Erbakan bir şey istese Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ne lazım gelir?
Milletvekilliği, bakanlık… Ya da birkaç genel müdürlük.
Yaptılar demiyorum. Yapsalar ne lazım gelir?
Bir şey lazım gelmez.
Mesela Erdoğan Bahçeli’ye, Bahçeli Erdoğan’a hiçbir şey vermedi mi?
Nakit, makam, mevkii olmadı diyelim. Nüfuzu artmadı mı MHP’nin
Hayat vermediler mi birbirlerine? Ruh vermediler mi?
İyi mi oldu kötü mü oldu Allah bilir ama verdiler.
Lafı getirmek istedikleri yer HDP’yle pazarlık.
Yapılmış mıdır? Görmedik ama yapılması mümkün. İşi düşen gidip görüşüyor HDP’yle.
Ayrıca, HDP var olalı beri devlet HDP’yle pazarlık yaptı. Bunun çaresi yok.
En büyük pazarlığı Ak Parti aracılığıyla yaptı, çözüm sürecinde.
Öcalan’dan mektup almak pazarlık mefhumuna uyar mı?
Uyar. Oy için yapmıştık. Biz mektubu verdik onlar oyu vermedi.
Vatandaş sizi işletti yani?
Galiba biz kendi kendimizi işlettik.
Bir alışverişti, zarar ettik.
Böyledir siyaset. Al gülüm, ver gülüm.
İçinde ulvi bir maksat bazen olur. O ulvi maksat süfli maksat için kullanılır.
Siyasiler, ulvi maksadı kaşla göz arasında satarlar.
Sağ sol ön arka gözetmeden söylüyorum…
Aralarından hiç evliya yok.