Son baktığımda 105 bin 575 yazıyordu ABD’nin Covid 19’dan ölenler hanesinde.
Büyük rakam.
İşte gördüğünüz gibi, ölmek, çok olduğu zaman ‘rakam’a dönüşebiliyor. Stalin miydi o, “Bir kişinin ölümü trajedi, bir milyon kişinin ölümü istatistiktir” diyen?
(Bizim kayıplarımız az ama, onlar da rakam artık!)
ABD’nin nüfusu 328 milyon.
328 milyonun içinde 105 bin ciddi bir oran. Aşağı yukarı üç bin kişide bir kişi. Ya da binde 0,3 küsur.
Buna, ABD sağlık sisteminin Covid 19 karşısında düpedüz çuvallaması olarak bakabilirsiniz.
Ama ne olur ki bundan, hayat geri kalanlar için devam ediyor.
Devlete bir şey olmaz.
Devletler, ölenlerin ardından, ancak bir işe yarayacaksa ağıt yakarlar.
Ölü sayısı 1.
Ölen bir zenci.
Adı George Floyd.
Ama durum daha trajik.
‘1 kişi ölünce trajedi’ lafına uyuyor bu.
Vahşi bir cinayet.
Polis işleyince, hele Amerikan polisi işleyince anlamı zenginleşiyor.
Floyd büfeciye 20 dolar vermiş. Tezgahtarın söylediğine göre banknot sahteymiş. Anlaşılan tezgahtar polise şikayet etmiş.
Öldüren, Derek Chauvin adında beyaz bir polis. Yanındaki polislerle birlikte (biri kollarını tutmuş, biri ayaklarını) Floyd’u yere yatırdıktan sonra dizini, vücudunun ağırlığını vererek Floyd’un boynunun sağ tarafına 8 dakika 46 saniye süreyle bastırmış. Bu sürenin son 2 dakika 53 saniyelik kısmı Floyd’un artık tepki veremediği yani “Lütfen... Öldürme beni... Nefes alamıyorum...” diyemediği süreymiş.
Sonuna kadar seyretmek istemedim.
Kalbim dayanmıyor, içim kaldırmıyor değil.
Ekrana konulunca seyredersin. Artık bir görsel objedir o.
Fakat bana uymuyor. Bir noktadan ilerisi bende olmayan bir meraka hitap ediyor. Nasıl diyeyim, bir çeşit pornografi...
‘Pornografi’ deyince çoğunun aklına cinsellik geliyor. Doğru, işin aslı cinsellikten çıkmış.
Ama kastettiğim başka. Bir çeşit mahremliği ihlal.
Bir insanın sırrına vakıf olma hevesi gibi.
Bir insanın ağlamasını, bir insanın görülmesini istemeyeceği başka bir kötü halini görme arzusu gibi...
Karıştı Amerika.
Gösteriler, ortalığı ateşe vermeler. ABD’nin her tarafında.
Bir sürü eyalette, en son 20 diye duydum, sokağa çıkma yasakları.
Neyi gösterir bunlar?
ABD’de ırkçılığın hala tükenmediğini.
Nerede tükenmiş ki ırkçılık, ABD’de tükensin.
Ten rengi çok önemli değil, insanlar her yerde kendine göre bir ırkçılık geliştiriyor.
Covid 19 veya beyaz şiddet, bitirir mi Amerika’yı.
Bizde bir heves var. Veya bir refleks.
En ufak bir sarsıntıda, Pasifik’ten, Atlantik’ten kopup karada ağaçları, evleri söken fırtınalarda bile Batı çöküyor, ABD çöküyor sinyalleri vermeyi seviyoruz.
Doğru, önemli hadiseler. Fakat bunlarla ABD falan çökmez.
Değil mi ki biz, hepimiz, Twitter’ın, Facebook’un, WhatsAp’ın gönüllü personeliyiz.
Akıllımızı daha çok, akılsızımızı daha az üten akıllı telefonlarımızla ABD’nin mülti milyarlık şirketlerinin gönüllü sermayesiyiz.
Dincilik yaparken, milliyetçilik yaparken, vatanseverlik, solculuk, sağcılık yaparken bile... Sözüm ona anti-emperyalistlik yaparken bile Amerika’nın çok uluslu, küresel patronlarına teberruda bulunuyoruz.
Kimseyi hariç tuttuğum yok, en büyüğümüzden en küçüğümüze böyleyiz.
En coşkulu, en verimli ABD personelleri de her görüşten ve her türlü siparişe amade trollerimiz.
Biz izin vermeyiz ABD’nin çökmesine.
ABD çökmez de ne olur peki?
Trump belki yorulur, biraz hırpalanır.
Belki bir sürpriz olur Kasım’daki Amerikan seçimlerinde.
Hepsi o kadar.
Sonra hayat devam eder.