Şehir Üniversitesi’ne el koyma çabaları bir öğrenci velisi olarak beni ilgilendiriyor.
Söylemiştim. Bir kızım Şehir’den mezun. İki oğlum bir kızım da şu anda orada okuyor.
Ben, bu üniversiteyi, hocalarına, kurucularının bilimsel vasıflarına itimat ettiğim için çocuklarıma tavsiye ettim.
Ayrıca, kurucularının Bilim Sanat Vakfı’yla hemhal olmuş isimler olması benim için kıymet ifade ediyordu.
Çocuklarımın da akıllarına yattı, Şehir Üniversitesi’ni tercih ettiler.
Bir ara Ali Atıf Bir Rektör olduğunda ben de yadırgamıştım. Bir’in o camiayla bir müştereği, uzaktan yakından bir alakası yoktu.
Fakat Bir orada kalamadı. Üniversite’nin kendi çizgisinden sapmasına yol açacak bir etkisi de olmadı.
Ayrıca Üniversitenin mütevelli heyeti başkanı Prof. Dr. Ömer Dinçer.
Ömer Hoca, -başkalarına karışmam- benim nazarımda itimada şayan bir ilim adamı.
(Bir ara bir kitabında intihal olduğu ileri sürülmüştü. Siyasi maksatlı bir suçlama olduğunu zannediyorum. Hatırladığım kadarıyla o konu, Hoca’nın lehinde neticelendi.)
Ayrıca, taa İstanbul Büyükşehir Belediyesi başdanışmanlığından beri biliyorum Dinçer’i.
Bilhassa yönetim ve organizasyon alanında hem teoride hem pratikte en iyilerden biri olduğundan eminim.
Neyse uzatmayayım.
Şehir Üniversitesi’nden memnunum.
Çocuklarımın okul paralarını ödeyebilmek için imanım gevriyor ama, olsun. Bir baba olarak görevim.
Dün, Mütevelli Heyeti Başkanı Ömer Dinçer ve Rektör Peyami Çelikcan bir basın açıklaması yaptı.
Prof. Dr. Çelikcan, Dragos kampüs arazisinin üniversiteye Özelleştirme İdaresi tarafından eğitimde kullanmak şartıyla 2009’da tahsis edildiğini, sendikalar ve meslek kuruluşları tarafından aleyhlerine 16 dava açıldığını bu davaların 15’inin lehlerine sonuçlandığını sadece tek bir davada (TMMOB’un açtığı dava) Danıştay’ın sadece tek bir parsel için arazi tahsisini iptal ettiğini söyledi.
Yani diğer parsellerle ilgili dava yok.
Ne oldu da iptal etti Danıştay?
Üniversite, araziyi eğitimde kullanmamış mı?
Ben, şu siyasi ve hukuki şartlarda, Danıştay’ın doğru bir karar verdiğinden, kararın üzerinde harici bir etki olmadığından emin olmak zorunda değilim.
En azından gözümle gördüğüm gerçekle çelişiyor Danıştay Kararı.
Gözümle gördüğüm gerçek ne?
Orası Üniversite. Arazi eğitimde kullanılıyor.
Öte yandan.
Benim bildiğim, iş dünyasından, bankacılık aleminden işittiğim uygulama, bankaların özellikle büyük kredi ilişkilerinde borçlulara kolaylık sağladığı, yeniden yapılandırma gibi yöntemlere başvurduğu yönünde.
Deniliyor ki, bankalar, her aksamada alacağını muaccel yapsa sistem domino taşlarının birbiri üzerine devrilmesi gibi çöker.
Oysa, Şehir Üniversitesi, 400 milyon lira civarındaki borcuna karşılık yaklaşık üç katı gayrı menkul teminatı gösterdiği halde Halkbank üniversitenin hesaplarına tedbir koyduruyor.
Yani, eğer büyük kredilerdeki yeniden yapılandırmalarla ilgili bildiklerim doğruysa, banka mutat uygulamadan sapıyor.
Burada da benzer bir cümle kuracağım.
Bankanın bir tazyike maruz kalmadığından emin olmak zorunda değilim.
Ömer Dinçer Hoca, dünkü basın toplantısında Şehir Üniversitesi aleyhine alınan kararın hukuksuz olduğu görüşünü tekrar ediyor. Neden hukuksuz olduğunu etraflıca anlatıyor.
Ve ekliyor:
“Ya bu haksızlığı kısa sürede çözüp mağduriyeti giderin, ya da öğretim üyelerimizin ve öğrencilerimizin itibarıyla daha fazla oynamayın, gelin üniversiteyi elimizden alın.”
Bunlar sitemkar sözler.
Hukuksuzluğun altını çizen, haklıyız ama işin cılkını çıkarmayın, ne işleyecekseniz işleyin anlamına gelen sözler.
Anlayacak kimse var mı?
Şüpheliyim.
Aslında şüpheli de değilim.
Bildiğim şu:
Herkes, aklına koyduğunu yapacak.
Herkesin yaptığı ‘amel defteri’ne yazılacak.