Bu yaşıma geldim, böyle bir şey görmedim.
İzdiham, bazen lüzumludur. Dün, Yenikapı’da, miting alanına gitmek için yol ararken çektiğim eziyetlerin hiç birinden şikayetçi değilim.
Bilgisayarım yanımda değildi. Karar’a gittim, bilgisayarımı alıp, yazımı ‘Yenikapı’da yazarım’ diyordum.
Bu yüzden, biraz geciktim.
İstinye’den Ayvansaray’a kadar sorunsuz gittim. Hepsi o kadarmış. Sanki Miting Yenikapı’da değil, bütün Tarihi Yarımada’da.
Vatan Caddesi’nin (Ben hala Vatan-Millet diyorum, yeni isimlerine intibak edemedim. Sebebi, eskiliğim. Daha okula gitmezken öğrendiğim cadde isimlerini devlet değiştirdiyse de, ben değiştiremedim) başlarında kalabalık başlıyor.
Bayrak, bayrak, bayrak. Her taraf, hilal ve yıldız.
Ne için toplanıyoruz?
Memleketi satabilmek için darbe yapmaya kalkan namussuzlara, memleketin sahibi olduğumuzu söylemek için.
Memleketi satın almaya hazır olan ‘harici bedhah’larımıza, ‘memleketimiz satılık değil, defolun gidin’ demek için.
Sağ tarafımızda, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın, bir de ‘rejim’in tabusunu çiğneyip onların naaşlarını buraya nakleden Turgut Özal’ın kabirleri.
İşte oradan başlıyor Miting Alanı.
Veya, Bakırköy istikametinden geliyorsanız Zeytinburnu’ndan.
Karşıdaysanız, Üsküdar’dan.
Yalnızım. Mitingciler otostop yapıyor.
‘Gelin’ diyorum. Beş altı kişi geliyorlar.
Yanıma oturan arkadaş beni tanıyor. Adı Metin. Hafızam her yerde yar olmuyor, soyadını unuttum.
Biraz dertleştik.
Diyor ki Metin, “Herkes, niye gittiğini, ne yaptığını biliyor. Herkesin söyleyecek bir şeyi var.”
Aksaray’a kadar adım adım gidiyoruz. Bütün Vatan Caddesi, bayraklardan kıpkırmızı.
Ben, nasıl becerdiysem becerdim, arabayı Laleli’nin ara sokaklarında bir yere park ettim.
Karıştım kalabalığa.
Üç haftadır gece nöbeti tutan İstanbullular, bu kez gündüz nöbeti tutuyor.
Biz, aileyiz. Kadınlarımız, erkeklerimiz, çocuklarımız... Bebekler bile vardı.
Ne mitingler gördüm ben. Türkiye’de yapılan en kalabalık mitinglere -ki bu mitinglerin hepsinin hatibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır- iştirak ettim.
Hepsinde Kazlıçeşme Meydanı’ndan veya Yenikapı’daki miting alanından taşıyordu kabalalık.
İzdiham’ın hası Mescid-i Haram’da ve Mina’dadır. Haccedenler bilir.
Ben burada, Mina’dakinden daha büyük bir izdihama tanık oldum.
Kendi tarihimde gördüğüm en büyük, en kalabalık miting buydu.
Sayıdan anlamam. İki milyon mu, üç milyon mu bilemem. Ama birisi beş milyon dese, onu da kaldırır bu muazzam kalabalık.
Tarih, eğer tarihse, yani kendisini ciddiye alıyorsa, yazar bu mitingi. Yazmazsa kendisi kaybeder!
Hem kalabalık sebebiyle, hem Mitinge vücut veren aşağılık darbe teşebbüsü sebebiyle.
Bu iki kadar önemli bir şey daha var.
Daha önce meydanlarda birbirlerine demediğini bırakmayan siyasi liderler, burada, aynı meydanda, aynı kalabalığa, aynı kürsüden hitap etti.
Kabul etmek lazım. Evet, durumun nezaketi, Bahçeli’nin, Kılıçdaroğlu’nun buraya gelmesini icabettiriyordu.
Fakat onları, bilhassa Kılıçdaroğlu’nu buraya getiren, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dirayetidir.
Dahası var. Türkiye’nin Genelkurmay Başkanı da, hatırladığım kadarıyla ilk kez, bir mitingde millete hitap etti.
(Evet, Kenan Evren de hitap etti ama, darbe yaptıktan sonra!)
‘Bunu da dünya gözüyle gördük’ denilecek kadar büyük hadise.
Bazen aklıma geliyor, hariçten bizim mitinglerimize gelip, mitinge katılanların aklını, boyunu ölçmeye uğraşan bir takım ukalalar.
Bir takım bacaksızlar da diyesim geliyor. Çünkü benim çocuklarımın boylarına kıyasla, o yazıyı yazana ‘bacaksız’ denilmesi münasiptir.
Hadi gelsinler, bir de burada ölçsünler.
Dün, ‘anti-emperyalist’ demiştim bu miting için.
Dünya, canına kastedilen insanımız, mevcudiyetine kastedilen ülkemizi göreceğine, cana kasteden katili müdafaa etmeye uğraşıyor.
Hadi, bunu da görmesin! Görmeyebiliyorsa, görmesin!
Sadece İstanbul değil, bütün Türkiye miting alanıydı dün.
Şüphem yok. Dünya, aynı günde, aynı saatte, bu kadar büyük bir eyleme şahit olmamıştır.
Allah, bu milletten razı olsun.