İnsan hürdür. Kişi fiilini Allah’ın kendisine verdiği yaratma kudretiyle yaratır. Bu fiillerin yaratılmasında Allah’ın müdahalesi yoktur. Eğer bu fiilleri kendi iradesiyle seçip yaratan kul değil de Allah olsaydı kulun o fiilden dolayı ceza görmesi zulüm olurdu.” (Şükran Karabulut, Ebu Hanife’nin Kader, İnsan Fiilleri ve Büyük Günah Hakkındaki görüşleri, Yüksek Lisans Tezi.)
Tezin başlığındaki ‘Ebu Hanife’ adı sizi yanıltmasın. Yukarıda tırnak içine aldığım cümle Kaderiyye’nin görüşü.
Mutezile’nin ‘kader’ görüşü de buna yakın bir görüş.
Kendi içinde mantıklı. Fiillerimizi Allah yarattığına göre biz niye sorumlu olalım?
Sorumlu olduğumuza göre fiilleri insan yaratmıştır. Ama Allah’ın verdiği bir kuvvetle yaratmıştır.
Zaman zaman vurguladığım gibi, siyasetin böyle bir ‘itikad’ın ortaya çıkmasında tesiri var.
Sıffin’de, Cemel’de Peygamberimiz’in yakın arkadaşları birbiriyle savaşmış. Emeviler türlü zulümler, kötülükler etmiş, kan dökmüş. Hilafeti gasp etmişler. Yezid Hz. Hüseyin’i öldürmüş.
Şimdi bu kötülükleri yapanlar, yaptıklarından mes’ul olsunlar mı olmasınlar mı?
‘Olmasınlar’ diyenler ‘Cebriye’ diye adlandırılan bir itikadi mektep oluşturmuşlar.
“İnsan herhangi bir fiili yapmaya kadir değildir. O istitaat ile vasıflandırılamaz. (İstitaat: Güç yetirme, yapabilme.) Onun ne kudreti ne iradesi ne de ihtiyarı vardır. Fiiller insana mecazi olarak isnat edilir.
Suyun akması, taşın yuvarlanması gibi…” (Ş. Karabulut, aynı tez.)
Bu da kendi içinde mantıklı görünüyor.
Biz yapmadık. Allah yaptı. Dolayısıyla biz mesul değiliz. Allah’ı da hiçbiriniz suçlayamayacağınıza göre ey ahali sesinizi çıkarmayın.
Emeviler bu düşünceyi sevmişler, desteklemişler.
‘Kader’ de rahat et.
Bu düşüncenin Emevilerden sonraki hanedanlara ya tamamen ya kısmen sirayet ettiği düşünülebilir.
Kaderiyye, muhtemelen Emevileri yaptıkları kötülüklerden mesul tutabilmek için fiilleri insanın yarattığını düşünmüş.
İkisinin ortasını bulamaz mıyız?
Aslında zor.
Her şeyi Allah yarattıysa kötülükleri de Allah yarattı.
O zaman biz niye sorumlu tutulalım?
İyi de o zaman katilleri de hırsızları da zalimleri de sorumlu tutmamak gerekir.
Otoriteni kullanarak onları cezalandırıyorsun.
Onları da cezalandırma!
Yine de ortasını bulmaya çalışanlar olmuş. İmam Eş’ari ve İmam Matüridi insanı yaptıkları fiilden mesul tutabilecek bir teori geliştirmişler.
Fiilleri insan ‘kesb’ eder, ancak fiillerin yaratıcısı Allah’tır demişler.
Bu dediğin, ikisinin ortası mıdır?
Bir bakıma.
İkisini de kısmen kabul ediyorsun, kısmen reddediyorsun.
Çok sorgulayınca bütün soruların kamilen cevaplandırılabileceği bir tarif bulunamayacağını görüyorsun.
Belki de hakikat bütün tariflerin üstündedir.
Hepsini unutsak. Desek ki her şeyi Allahu Teala yaratıyor.
Ama biz de iyiliği ve kötülüğü yaparken kendi istitaatimizin farkındayız.
Yapmamayı tercih ettiğimiz zaman yapmayabiliyoruz. O halde sorumluyuz.
Herkes sorumluluğun farkında aslında.
İnsanların hoşuna gidecek bir şey yaptığında hiç kimse ‘Allah yaptı’ demiyor.
Hatta ‘kader’ bile demiyor.
“Ben yaptım” diyor.
“Biz yaptık” diyor.
O zaman kötü bir şey yaptığında da sen yaptın.
Binaları depreme dayanıklı hale getirmezsen depremde yıkılırlar, binaların altında kalan insanların bir kısmı ölür.
Bu ölümlerden binaları sağlam yapmayan müteahhitler sorumludur.
Sağlam yapılıp yapılmadığını takip etmeyen devlet yetkilileri sorumludur.
Mesela Soma’daki madende ölen 301 kişinin ölümünden madenin çalışmasına müsaade edenler sorumludur. Madeni tedbir almadan işleten patronlar sorumludur. Tedbir almayanlara ceza vermeyen yargı da sorumludur.
Yargıyı kurcalayanlar da sorumludur.
Benim itikadım böyle.
Amasra’da 41 işçinin can verdiği grizu patlaması için de aynı şey geçerli.
Müfettiş raporuna rağmen tedbir almayanlar, raporun gereğinin yerine getirilip getirilmediğini takip etmeyen yetkililer sorumludur.
Dünyada kurtulmanın yolunu bulurlar belki.
Ahirette bulamazlar.