Başbakan Davutoğlu, başkanlık sistemi konusunda isteksiz miydi? Ayak mı sürüyordu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın münasip bulduğu görev değişikliğinin sebebi bu mudur?
Konuyu bu şekilde sunmaya ve anlamaya müsait bir ortam görüyorum.
Benim hissiyatım bu istikamette değil.
Davutoğlu, ‘Yeni Anayasa’ konusunu ihmal etmedi. Seçimden sonra, Meclis’teki partiler arasında bir uzlaşma zemini aradığını, arayışının sonuç almaya yönelik olduğunu fakat özellikle CHP’nin Yeni Anayasa fikrinden birdenbire uzaklaştığını, anayasal değişiklik yerine, yasal mevzuat içindeki 12 Eylül yasalarını ayıklamak gibi değişik bir yola sapmaya çalıştığını, ‘Yeni Anayasa’ masasına bu defa hiç oturmadığını, siyaseti iyi kötü izleyen herkes teslim eder.
Masanın kurulamayacağı anlaşılınca, AK Parti Yeni Anayasa için kendi çalışmasını yapmak üzere kolları sıvadı. Elbette, bu çalışma başkanlık sistemini içeriyordu.
Evet, CHP ve HDP, AK Parti’nin Meclis’e götüreceği bir anayasa çalışmasına asla ve kat’a alaka göstermeyecekti. Bu belliydi.
Fakat, MHP içindeki kongre sancıları Meclis içinde bir uzlaşma alternatifinin doğmasına zemin hazırlıyordu.
Devlet Bey günaşırı değilse de, makul periyodlarla ‘hukuki destek’ mesajları veriyordu.
Bahçeli’nin ima ettiği işbirliği, hazırlanacak Yeni Anayasa’yı referanduma götürmeye yetecek bir Meclis desteği sağlayabilirdi.
Malum, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘bayrak yarışı’ diye adlandırmayı tercih ettiği ‘başbakan değişikliği’ kararından önce piyasada dolaşan Yeni Anayasa ve başkanlık sistemi senaryosu, yukarıda anlattığıma benzer bir şeydi.
Elbette, kimse ‘evdeki hesabın çarşıya uyması’nı garanti edemez.
Bu senaryo, kazaya gelmesi mümkün bir senaryoydu. Birkaç bakımdan.
Birincisi, ortaya çıkacak ‘Yeni Anayasa’, nasıl bir ‘başkanlık sistemi’ getirecek? Başkanın yetkilerini nasıl belirleyecek ve nasıl bir ‘çek-balans’ mekanizması kuracak?
İkincisi, MHP desteği, ihtiyaç duyulan oy sayısını temin edecek mi?
Oy yetti diyelim, muhtemel bir referandumun neticesi ne ölçüde garanti altına alınabilir?
Bu senaryoyu, makul ve riskli yanlarıyla bir kenara koyalım.
1 Kasım seçimlerinin hemen ertesinde, daha çok sol çevrelerde dillendirilen, benim, yüzde 49,5’luk seçim zaferinden sonra hiç ihtimal vermediğim, ancak bugünlerde bu kez AK Parti çevrelerinde rağbet görmeye başlayan ‘erken seçim’ senaryosuna bakalım.
MHP’nin oyları azaldı. Bazıları, erimenin devam ettiği görüşünde.
HDP’nin de durumunun, 7 Haziran’a ve 1 Kasım’a göre daha zayıf olduğu varsayılıyor.
Öyle zayıf ki, barajın altında bile kalabilir.
Eğer bu doğruysa, yani iki parti baraj altında kalacaksa, AK Parti gireceği bir baskın seçimde şimdikinden daha az oy alsa bile, şimdikinden daha çok sandalye kazanabilir.
Her şey hesap edildiği gibi çıkarsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Haziran öncesinde çok vurguladığı 400 sandalyeye bile ulaşabilir.
Ve böylece, Yeni Anayasa ve başkanlık sistemi, sadece AK Parti’nin oylarıyla Meclis’ten çıkabilir.
Bunlar, elbette senaryolar.
Kimine iyi gelir, kimine kötü.
Belki tutar, belki tutmaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zihninde böyle bir senaryonun olup olmadığını bile bilmiyorum.
Bilsem, dilimi ona göre ayarlar, köşe yazarlarının çok sık yaptığı gibi, ‘şöyle olacak, böyle olacak’ diye kesin ifadeler kullanırdım.
Ben sadece, siyasi mahfillerde dillendirildiğine şahit olduğum ihtimalleri yazıya döküyorum.
İşte döktüm.
Bakalım ne olacak?