Siyasetin deprem gündemini bastırması, ikinci plana itmesi iyi bir şey değil.
Çok ağır ve çok acil bir mesele deprem.
On binlerce insan bir gafletin, bir ihmalin sonucu olarak beton yığınlarının altında ezildi, öldü; sahipsiz, sadece üzerinde numaralar yazılı mezarlara gömüldü gitti.
Sağ kalanlar, aralarında zenginler var idiyse bile bir günde yoksul ve mahrum oldular.
Onların dertlerine derman olmak gerekiyor. Kamuoyunun hassasiyetini diri tutmak gerekiyor.
Maraş’takine yakın şiddette bir depremin başka bir bölgemizde mesela Marmara’da bu derece ağır yıkımlara böyle büyük acılara sebep olmaması için güç sahiplerinin, yetkililerin sürekli dürtülmesi gerekiyor.
Bizim siyasetçilerimiz faydasını hemen görmeyecekleri işlere girişmekte çok yavaşlar. Tahsilatı peşin yapmak istiyorlar.
Yavaşlıklarını bizim ispatlamamıza gerek yok. 17 Ağustos 1999 depreminden önce ve sonra birbirini takip eden değişik eğilimlere mensup iktidarlar kendileri ispatladılar.
Maraş depreminde, depremden sonra hemen yapılacak acil müdahalenin binlerce insanı kurtarılabileceğini öğrendik.
Başaramadık, geç kaldık.
Ama deprem olmadan önce yapılabilecekler daha az maliyetli ve daha çok önemliydi.
Bunu da başaramadık.
Deprem insanları öldürdükten, insanlar çadırlara, konteynerlere taşındıktan sonra şehirleri yeniden kuracaksınız. Bu sefer daha sağlam binalar yapacaksınız, bu sefer yapacağın binalar içinde yaşayan insanları öldürmeyecek. Tamam.
Aynı şeyi deprem tepemize inmeden yapın, ne olur?
Bunun külfeti var. Siyasi maliyeti var.
İnsanları ikna edeceksin. Küstürmeden, kızdırmadan evleri tahliye edip yeniden yapacaksın.
Kızdırdığın insanların bazıları sana oy vermeyecek.
Vermezse vermesin. Memleketin selameti için oydan feragat edin.
Lazım ama acil değil. Belki de deprem olmaz. Deprem olmazsa iktidar olarak kardasın. Binaları yenilemeye harcayacağın parayı başka yerlere harcayabilirsin.
Ama deprem seni beklemiyor.
Senin hükümet programını, icraat planını umursamıyor.
Senin gafletini, senin ihmalini, hiç bağışlamıyor.
Ben yapacaktım ama muhalefet müsaade etmedi. Yargıya müracaat etti, iş uzadı.
Tamamen boş laf.
Yasama gücü senin elinde.
Lüzumu halinde “Yok kanun, yap kanun” diyebiliyorsun.
Kendin için istediğini vatandaş için de iste… Yap kanun.
İmar affı çıkarıyorsun.
Şu kadar yüz bin vatandaşın imar sorununu halledebiliyorsun.
Halledilen imar sorunları depremde insanların başına yıkılabiliyor.
Bu defa da imar sorunlarını binaların zemininin sağlamlığını, zeminin gerektirdiği evsafa sahip olmalarını temin ederek hallet.
Kanuna, ‘evin yıkılırsa ben mesul değilim’ diye yazma, ‘evini takviye edenin ruhsatı verilecek’ diye yaz.
İlle popülizm yapacaksan evini takviye edecek imkana sahip olmayan vatandaşa yardım et.
Ama seçim yakın, vatandaşın oyunu hemen almam lazım. Takviye uzun iş.
İyi o zaman bildiğin gibi devam et!
Muhalefet popülizm yapmıyor mu?
Yapıyor.
Vatandaşın karşısına geçip ‘evlerinizi yıktırmam’ diyor mu?
Bazen diyor.
Kentsel dönüşümü mahkemeye veriyor mu?
Bazen veriyor.
Muhalefet gücü kadar diyebilir. Gücü kadar engel olabilir. Gücü kadar popülizm yapabilir.
Muhalefetin gücü sınırlı. Seninki ona göre sınırsız.
Sen kanunu çıkarırsan muhalefet hiçbir şey yapamaz.
İhale yasalarını meclisten geçirdiğinde, imar affını meclisten geçirdiğinde, bazı müteahhitlerin borcunu sildiğinde nasıl yapamıyorsa çürük binaları yeniden ve sağlam olarak inşa ettiğinde de yapamaz.
Bu başarılabilirdi.
22 senedir kırk kere çıkardı o kanun.
Hangi kanun?
İmar affının tam tersi. Çürük binalara ruhsat vermek yerine milleti çürük evlerden kurtarma kanunu.
Bari şimdi çıksın.